Minrit Halkı adını verdiğim ırkımın yerleştikleri bölgede önceden gerçekleşen bir savaşı anlatmak istedim. İsimleri ve olayın kurgusunu Kutsal Dörtler'e kendimce uydurmaya çalıştım. Eğer @Eowyn uygun görürse bence savaş bu şekilde gerçekleşebilir. Ayrıca beraberce bu olayı detaylandırabiliriz ve isimleri değiştirebiliriz.
Alıntı:Efsanelere göre Grensepi, Ura ve Tan elçilerinin aşık olduğu kadındı. İkisinin de çocuklarını doğurdu daha sonrasında ise onun için savaş çıktı. Sarı saçlı ve sarı gözlüydü. Bukle bukle sarı saçları ve bembeyaz bir teni vardı. Güzelliği Kutsal Dörtler tarafından bile fark edilmişti.
Grensepi, güzelliğiyle iki elçinin de gönlünü çelmişti ve onlarla beraber olmuştu. Bu beraberliklerinin sonucunda ise yaşamına yaşam katıldığı ve yaşlandıkça gençleşmeye başladığı iddia edilmişti. 100 yaşına gelmesine rağmen hala ilk kanamaya başladığı günkü kadar güzel, narin ve çekici olduğu iddia edilirdi.
Ateş halkı olan Tanlar'ın elçisinden doğan çocukları ve onlardan doğan çocukları ve Grensepi'nin bazı akrabalarıyla büyük bir kavim olan Miaslı'lar ortaya çıkmıştı. (to eki insanlarca şehir kelimelerinin sonuna getirilsin bence. Tabii bu Kutsal Dörtler ile alakalı bir şey değil. Onların Miasto adlı şehirleri var bu halkta onlardan özenip kendini Mias Halkı olarak görüyor.)
Diğer tarafta Su halkı olan Uralar'ın elçisinden doğan çocukları ve onlardan doğan çocukları ve Grensepi'nin bazı akrabalarıyla başka büyük bir kavim daha ortaya çıkmıştı. Bu kavme ise Vaal'lılar deniyordu. (Vaalto şehri olabilir mesela)
Aralarındaki kinin sebebi Grensepi'nin iki elçiyle beraber oluşu olarak görülüyordu ama aralarındaki asıl gerginlik ve kin bu sebeple gizleniyordu. Asıl sebebin Grensepi'nin annesi tarafından gelen halkı ve babası tarafından gelen halkın birbiriyle olan toprak kavgası sebebiyle ortaya çıktığı söylenirdi. Basit bir kavganın büyümesiyle bu kin ve nefret jenerasyon boyunca aktarılmıştı. Öyle bir kışkırtma söz konusuydu ki bu basit kavga iki halkın birbirini yok etmek istemesine kadar dönüşmüştü.
Miaslılar ateşe karşı bir ilgiye sahipti. Tanlar'ın ateş halkı olmasıyla alakalıydı bu ve bu ateşe olan ilgileri sebebiyle bu halk düşmanları olan Vaallıları diri diri yakmaya ve onları kızartarak yemeye merak sarmıştı. Ateş, suyu buharlaştırıp yok ederdi. Onlarda öyle yapıyordu onları buharlaştırıyorlardı.
Vaallılar ise Uralar'ın su halkı olması sebebiyle suya karşı bir ilgiye sahipti. Ve düşmanları olan Miaslıları boğarak öldürme, kanlarını kendi sularına katıp içme, veya düşman bedenlerinden çorba yapıp yemeye merak sarmıştı. Su, ateşi söndürerek yok ederdi. Onlarda öyle yapıyordu onların hayatlarını söndürüyorlardı.
Bu vahşice merakları yıllar geçtikçe dahada ilginç bir hal almaya ve gittikçe büyümeye başlamıştı. İki halkta giderek büyüyor Taetu yanardağının ortadan ikiye ayırdığı bölgede kendi büyük şehirlerini kurmaya başlamalarına sebebiyet veriyordu. (Perdenin öteki tarafında ise burada Miasto Yanardağı var.) Yanardağın batısında, nereden geldiği henüz bilinmeyen nehirlerde yaşayan Vaallılar vardı. Dağın doğusunda ise dağa yakın bir şekilde yaşayan Miaslılar vardı. Şehirleri gittikçe büyüyünce kendi aralarında birer lider seçmeleri ve şehri savunması için bütün gücü ona vermeleri gerekiyordu. Ve kendilerine birer lider seçtiler.
Büyük Savaşçı Iganor, Vaallıların lideri olarak seçildi.
Büyük Savaşçı Sedhin, Miaslıların lideri olarak seçildi.
Grensepi'nin dünyadan ayrılmasının (ölmesi değil) üzerinden 400 yıl geçmesine rağmen savaşın adı Grensepi Savaşı olarak anılmaya başlandı. Savaş dünya tarihinin ilk büyük savaşı olmakla beraber en kanlı savaşı olarak da tarihe geçmişti. Binlerce Vaallı ve Miaslı birbirini acımasızca öldürüyor. Şehirlere düzenlenen gizli baskınlarda binlerce çocuk ve yaşlılar öldürülüyordu.
Iganor ve Sedhin dönemin en acımasız liderleri olarak biliniyordu. Herkes bu iki liderden ölümüne korkmaya başlamıştı. Olaylar ve savaş inanılmaz bir şekilde büyüyordu. Haddini aşan bir ciddiyetsizlik söz konusuydu. Kutsal Dörtler artık bu olaya bir el atmalarının zamanı geldiğini düşünmüştü.
Zaten kehanetlerde de bahsediliyordu. “Ve birbirlerini yok ettiler. Miasto’nun perdesini aralayın da bu cehalet sönsün.” deniyordu. Perde aralandı ve Miasto’nun kızgın alevleri savaş alanını ve çevresini yaktı. İki şehir birden kül olmuştu. Ve Perde bir kez daha aralandı. Nereden geldiği belli olmayan nehrin suları (perdenin diğer tarafından gelen bir nehir var burada Vaallılar yaşıyordı işte. onu anlatmaya çalıştım) bütün savaş alanını ve iki şehrin ateşini söndürmeye başladı. (Tabii ki normalde Taetu Yanardağı aktif hale geliyo ve bütün etraftaki şehri yakıp yıkıyor. Ve nereden geldiği belli olmayan nehrin sularıyla da savaş alanı ve şehrin bütün pisliği temizleniyor.)
Bazı efsanelere göre ise savaş karşıtı olduğuna inanılan bazı Vaallı ve Miaslı'ların savaş alanından ve şehirden uzaklara kaçtığı belirtilmiştir. Hatta Kutsal Dörtler'in bu savaş karşıtı insanlara yardımcı olması için başka elçiler gönderdiği söylenir. Bu savaş karşıtı kişiler ise barışçıl bir şekilde yaşayıp düşman olarak kendilerini bilmelerine rağmen evlenmeye başlıyorlar. Ve günümüze kadar gelerek Minrit Halkı olarak ortaya çıkıyorlar.(Böylelikle Minrit Halkı'nın neden barışçıl olduğu da sebeplendirilmiş oldu.)