Manetheren'in Kızıl Kartal Sancağı
Manetheren
Manetheren Dünya’nın Kırılışı’ndan sonraki yıllarda doğan on ülkeden biriydi. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştı. Sınırları Andor’un bir bölümü ile Ghealdan’ı kapsamaktaydı. Manetheren eski dilde “Dağ evi/yuvası” anlamına gelmektedir ve bu ulus On Ulus Akdi’ne imza atan uluslardan biridir.
Manetheren coğrafyası genelde dağlık bölgeye yayılmıştı. Halkı ise dağlık bölgelerde yaşamanın zorluğuna göğüs germiş gözü pek insanlar olarak bilinirdi. Manetheren bir Aes Sedai olan kraliçe, onun kocası ve Muhafızı olan bir kral tarafından yönetilirdi. Manetheren yönetimi Trolloc Savaşları sırasında ihtiyacı olan müttefiklerine yardım göndermekten çekinmemiştir. Bu tür yardımlaşmada ülkenin yönetimindeki Aes Sedai’nin ve Muhafız’ının etkisi büyüktür. Trolloc Savaşları’nda kral ve kraliçe On Ulus Akdi’ne sadık kalmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Çünkü müttefikler arasındaki en ufak bir çatlak bile binlerce insanın hayatına mal olacağının bilincindeydiler. Akid’e olan bu sonsuz güvenleri de Manetheren’in sonunu getirmiştir.
Manetheren Gölge nereye akın düzenlese kahraman generallerini ve aman vermeyen ordusunu Trolloc saflarına karşı sürmüştü. Düşmanlarının gözünde Manetheren ölümcül bir kâbustu. İnsanların arasında Manetheren “Kırılamayan Kılıç” olarak adlandırılmıştı. Kızıl Kartal sancağı dostları için umut Trolloclar için ölüm demekti. Manetheren birlikleri arasında en efsanevi olanı “Kızıl El Birliği” idi. Bu birlik eşi benzeri görülmemiş taktiklerle savaşmıştır. Hatta Manetheren’in son savunmasında diğer tüm birlikler yok edilmişken Kızıl El Birliği, Kral Aemon’un yanında sonuna kadar Trolloclara ölüm kusmuşlardır. Ayrıca Kızıl El Birliği ( Band of Red Hand) ismen ve yapısal olarak İrlanda mitlerinde bahsi geçen “Red Branch” ile benzeşmektedir.
Kızıl El Birliği'nin Sancağı
Manetheren tarihindeki en büyük ihanetlerden birisi On Ulus Akdine imza atan, Gölge yüzünden çok acılar çekmiş Aridhol’den gelmişti. Aridhol Karanlık Varlık’a ve yandaşlarına karşı onların silahlarıyla saldırmaya karar vermişti. Şehir halkı gün be gün garezle, öfkeyle doluyordu. Bunu fark eden Manetheren kralı Thorin al Toren al Ban oğlu Caar’ı Aridhol’e, onları Işığın Yolu’na geri döndürmek için yollamıştır. Ama Aridhol’ün yönetimini devralan, onları karanlık bir geleceğe sürükleyen Mordeth isimli şansölye Prens Caar’ı hapse attırmıştır. Prens daha sonra Aridhol’den kaçabilmiş ve Sınırboyları’na sığınmıştır. Onu aramaya gelen Manetheren kuvvetleri kendi garezi ve öfkesiyle yutulmuş ve terk edilmiş koskoca bir şehirle karşılaşmışlardı.
Manetheren’in Çöküşü
Manetheren’in son kralı Aemon al Caar al Thorin idi. Aemon korkusuzluğuyla ünlüydü. Bir insan için en büyük övgülerden birisi “Aemon’un yüreği”ne sahip olduğunun söylenmesiydi. Savaş alanlarında büyük başarılar göstermiş, en umutsuz durumlardan sıyrılmayı ve zafer kazanmayı başarmış büyük bir kraldı. Son kraliçe ise Eldrene ay Ellan ay Callan güzelliği ile dünyaya nam salmıştı. Politik konumunun verdiği otoriter güç bir yana, kraliçe aynı zamanda bir Aes Sedai idi. Tek Gücü “tutma” ve “kullanma” kabiliyeti Tar Valon’daki birçok Aes Sedai’den üst düzeydeydi. Kraliçenin sahip olduğu bu güç bazı politik güç odakları için, hatta Aes Sedailer arasında bile, kıskançlık sebebiydi.
Manetheren'in Son Savaşı
Kral Aemon “Karanlık Varlığın Ayağındaki Diken”,”Kırılamayan Kılıç” olarak anılan ordusu ile birlikte ülkesinden uzakta bir başka savaştan dönüyordu. Çok büyük bir Trolloc ordusunun Manetheren’e ulaşmak üzere olduğu haberini alınca ordu inanılmaz bir hızla Manetheren’e gitmiştir. Trolloclar, karanlıkdostları ve dehşetlordlarından oluşan ezici bir kuvvet tüm şehri kuşattığında Dağ Yuvası’nın zorlu adamları sırtlarını Tarendrelle’e vermiş onları beklemekteydi. Gökyüzü karga ve kuzgun sürülerinden kararmış, dört bir yandan kana susamış Trolloc çığlıkları yükselmektedir. Kral Aemon her zaman imdatlarına yetiştiği, onları mutlak yıkımın eşiğinden, Karanlık Varlık’ın lanetli pençelerinden kurtardığı müttefiklerinin onu yüzüstü bıraktığını öğrenmişti. Çünkü Amyrlin Makamı Tetsuan’ın içi yıllardır Kraliçe Eldrene’e karşı güttüğü hasedin ateşiyle kavruluyordu. Başka hiçbir kadın ondan daha güçlü olamazdı. Tetsuan Manetheren’in diğer müttefiklerine saflarını terk etmemelerine dair gizlice mesaj göndermişti. Kral Aemon şehrinin önünde uzanan dehşet tablosuna bakmış ve artık hiçbir kurtuluşunun olmadığını görmüştü. Onları ölüm bekliyordu. Manetheren’in zorlu adamları topraklarının her bir karışını kanlarıyla ıslattılar. Trolloc leşleri insan cesetlerinin üzerlerine yığılıyordu. Manetherenlilerin sayıları hızla azalıyordu ama ölen gölgedöllerinin yerine yenileri geliyordu. En umutsuz anda Dağ Yuvası’nın kahraman kralı, Korkusuz Aemon elinde kılıcıyla canını pahalıya satarak son nefesini verdi. Artık bomboş bir şehir olan Manetheren’in içlerinde Kraliçe Eldrene, kralının ölümünü hissetti. Kalbini tarifsiz bir acı aldı. Acının yerini ise intikam hırsı…
Kraliçe Eldrene Tek Güç’e uzandı. Bir insanın çekemeyeceği kadar çok, çekmemesi kadar çok güç çekti. İntikam hırsıyla güç örgülerini ördü ve hala şehrin üzerinde zafer naraları atan, insanların cesetlerini parçalayıp karınlarını doyuran gölgedöllerinin üzerine saldı. O gün, o savaşta bulunmuş ama ölmemiş her karanlıkdostu, her trolloc, her myrddraal Kraliçe’nin saçtığı ölümle tanıştılar. Nereye kaçarlarsa kaçsınlar, nereye saklanırlarsa saklansınlar ölüm kusan alevler onları buldu ve boğdu. Ama her şeyin olduğu gibi bu intikamın da bir bedeli vardı. Eldrene Tek Güç’ten o kadar çok çekmişti ki onun da bedeni ve yıllardır koruyup gözettiği, adilce yönettiği şehri yanıp kül oldu. Boş şehirden geriye bir taş parçası bile kalmadı.
Sonraki yıllarda Manetheren birkaç sefer daha tekrar kurulmaya çalışıldı. Ama hiçbir girişim başarılı olamadı. Manetheren’in anısı yaşasa da kendisi bir daha tarihin tozlu yapraklarından yükselemedi.