Liuhtadlar, Minritlilerin inandığı ve uzun yıllarca yaşayıp hep genç ve güzel kalabildiklerine inanılan genelde erkeklerden oluşan gizemli varlıklardır. Mağaralarda yaşadıklarına inanılır. Narin, güzel ve erkeksi yüz hatlarına sahiptirler. İnsanlardan farklı olarak koyu yeşil, lacivert ve koyu sarı gibi saç renklerine sahiptirler. Gözleri genelde gri veya yeşilin bir tonudur. Dudakları dolgundur ve burunları ufaktır. Boyları 1.90 ile 2 metre arasındadır. Zayıf ve dar kalçalıdırlar. Ten renkleri insanlardan daha beyazdır ve sık bir şekilde benleri ve çilleri bulunmaktadır. Kulak memelerine meme içini büyük ölçüde genişleten küpeler takmaktadırlar. Kulaklarına bu küpeleri takmaları onların özgür olduğu anlamına gelmektedir. Eğer ki bu küpeleri takmıyorlarsa o zaman özgür olmadıkları anlamına gelmektedir.
Pek fazla konuşmazlar. Kadınların ve erkeklerin çoğunu büyüleri altına aldıkları için Tanrı veya Tanrılar tarafından erkek veya kadınları sınamak için gönderildiklerine inanılır. İnsanlarla pek fazla iletişime geçtikleri görülmemiştir. Genelde mağaralarda yaşarlar ve genelde çıplak dolaştıkları iddia edilir.
Taetu yanardağının aktif olduğu ve Taetu gölünün yeni yeni oluşmaya başladığı dönemlerde lavların Taetu gölüne akarken soğumasıyla oluşan yeraltı mağaraları olan Gökkuşağı Mağaralarında sıkça görüldükleri iddia edilmiştir. Mağaralara gökkuşağı denmesinin sebebi mağaranın içinin sarı, yeşil, kırmızı renkli taşlarla kaplı olmasıdır. Bu taşlar suların da yardımı ile bir ışık şeklinde parlamaktadır.
Binlerce yıl önce renkli mağaralarda yaşayan güzel bir erkek vardı. Koyu sarı saçlı ve yeşil gözlü bu erkeğin ismi Laefir'di. Sudan yaratıldığını düşünen bu güzel varlık, Su Anne'nin onu doğurduğuna ve bu güzel mağaraya kardeşleriyle birlikte bıraktığına inanıyordu. Rivayetlere göre bu güzel varlıkları ilk gören kişi Fediraru adında bir dişi insandı. Fediraru güzel ve alımlı bir genç kızdı. Gezmek ve dolaşmak için geldiği gölün kenarında bir mağara görmüştü ve aşağıdan gelen sarı ışıkları görünce mağaraya girmeye karar verdi. Mağara girişinin hemen ardından birkaç metre uzağında tatlı ve temiz bir sudan eğilmiş bir şekilde su içen Laefir'i gördü. Tamamen çıplak olduğunu fark etmesine rağmen utanmaz bir şekilde Laefir'i izleyen Fediraru hayatında bu kadar güzel bir varlık daha görmediğine karar vermişti. Fediraru bütün cesaretini toplayarak bu güzel varlığa yaklaşmaya karar verdi. Laefir onu farkettiği zaman önce geriye doğru irkildi ve şaşkın bakışlarla Fediraru'yu süzmeye başladı. Hayatında ilk defa insan gören Laefir çok şaşırmıştı. Kızı inceledi, göğüs kısmının kabarık olmasını ve geniş kalçalarını görünce kendisinden ve kardeşlerinden oldukça farklı olduğunu fark etti. Fediraru, Laefir ile konuşmaya başladığında çocuğun kendisiyle aynı dilde konuştuğunu öğrenince şaşırdı. Hayatında gördüğü hiçbir erkeğe, hiçbir insana benzememesine rağmen kendi dillerini bu kadar güzel konuşması garibine gitmişti. Çocuk ona Su Anne'nin ona bağışladığı bir özelliğin evrendeki bütün dilleri konuşmak olduğunu söylemişti. Su Anne, Liuhtadları özenle yaratmış ve onlara bütün varlıkları korumaları için bazı güçler hediye etmişti. Liuhtadlar, dört kötü ırkın perdenin arkasından dünyaya geçip insanlarla savaşacakları o zaman yeryüzüne çıkacaklardı ve insanlara yardım edeceklerdi. Laefir bütün bunları ve kendileri hakkında her şeyi Fediraru'ya anlatmıştı ve Fediraru'da bunları ağzı açık bir şekilde dinlemişti. Uzun bir konuşmanın ardından Fediraru'nun gitme vakti geldi ve kız mağaradan çıktı. Daha sonra istemeden de olsa evine doğru yol almaya başladı ve yaşadıklarını ailesine anlattı. Ailesi de komşularına anlattı ve bir zaman sonra bütün şehir bu hikayeyi dinlemeye başladı. Liuhtadlar, şehirde büyük bir ilgiyle karşılandı ve birçok kişi o mağarayı ziyaret etmek istedi ama oraya indiklerinde hiçbir varlığın izine rastlamadılar. Fediraru'nun deli olduğuna ve gerçek olmayan şeyler gördüğüne inandılar. Ama Fediraru gördüklerinin hepsinin gerçek olduğunu biliyordu ve o dört kötü ırkın perdenin arkasından geleceğine adı gibi emindi. Neden bu kadar emin olduğunu bilmiyordu ama emindi.
Pek fazla konuşmazlar. Kadınların ve erkeklerin çoğunu büyüleri altına aldıkları için Tanrı veya Tanrılar tarafından erkek veya kadınları sınamak için gönderildiklerine inanılır. İnsanlarla pek fazla iletişime geçtikleri görülmemiştir. Genelde mağaralarda yaşarlar ve genelde çıplak dolaştıkları iddia edilir.
Taetu yanardağının aktif olduğu ve Taetu gölünün yeni yeni oluşmaya başladığı dönemlerde lavların Taetu gölüne akarken soğumasıyla oluşan yeraltı mağaraları olan Gökkuşağı Mağaralarında sıkça görüldükleri iddia edilmiştir. Mağaralara gökkuşağı denmesinin sebebi mağaranın içinin sarı, yeşil, kırmızı renkli taşlarla kaplı olmasıdır. Bu taşlar suların da yardımı ile bir ışık şeklinde parlamaktadır.
Fediraru'nun Yalanı Efsanesi
Binlerce yıl önce renkli mağaralarda yaşayan güzel bir erkek vardı. Koyu sarı saçlı ve yeşil gözlü bu erkeğin ismi Laefir'di. Sudan yaratıldığını düşünen bu güzel varlık, Su Anne'nin onu doğurduğuna ve bu güzel mağaraya kardeşleriyle birlikte bıraktığına inanıyordu. Rivayetlere göre bu güzel varlıkları ilk gören kişi Fediraru adında bir dişi insandı. Fediraru güzel ve alımlı bir genç kızdı. Gezmek ve dolaşmak için geldiği gölün kenarında bir mağara görmüştü ve aşağıdan gelen sarı ışıkları görünce mağaraya girmeye karar verdi. Mağara girişinin hemen ardından birkaç metre uzağında tatlı ve temiz bir sudan eğilmiş bir şekilde su içen Laefir'i gördü. Tamamen çıplak olduğunu fark etmesine rağmen utanmaz bir şekilde Laefir'i izleyen Fediraru hayatında bu kadar güzel bir varlık daha görmediğine karar vermişti. Fediraru bütün cesaretini toplayarak bu güzel varlığa yaklaşmaya karar verdi. Laefir onu farkettiği zaman önce geriye doğru irkildi ve şaşkın bakışlarla Fediraru'yu süzmeye başladı. Hayatında ilk defa insan gören Laefir çok şaşırmıştı. Kızı inceledi, göğüs kısmının kabarık olmasını ve geniş kalçalarını görünce kendisinden ve kardeşlerinden oldukça farklı olduğunu fark etti. Fediraru, Laefir ile konuşmaya başladığında çocuğun kendisiyle aynı dilde konuştuğunu öğrenince şaşırdı. Hayatında gördüğü hiçbir erkeğe, hiçbir insana benzememesine rağmen kendi dillerini bu kadar güzel konuşması garibine gitmişti. Çocuk ona Su Anne'nin ona bağışladığı bir özelliğin evrendeki bütün dilleri konuşmak olduğunu söylemişti. Su Anne, Liuhtadları özenle yaratmış ve onlara bütün varlıkları korumaları için bazı güçler hediye etmişti. Liuhtadlar, dört kötü ırkın perdenin arkasından dünyaya geçip insanlarla savaşacakları o zaman yeryüzüne çıkacaklardı ve insanlara yardım edeceklerdi. Laefir bütün bunları ve kendileri hakkında her şeyi Fediraru'ya anlatmıştı ve Fediraru'da bunları ağzı açık bir şekilde dinlemişti. Uzun bir konuşmanın ardından Fediraru'nun gitme vakti geldi ve kız mağaradan çıktı. Daha sonra istemeden de olsa evine doğru yol almaya başladı ve yaşadıklarını ailesine anlattı. Ailesi de komşularına anlattı ve bir zaman sonra bütün şehir bu hikayeyi dinlemeye başladı. Liuhtadlar, şehirde büyük bir ilgiyle karşılandı ve birçok kişi o mağarayı ziyaret etmek istedi ama oraya indiklerinde hiçbir varlığın izine rastlamadılar. Fediraru'nun deli olduğuna ve gerçek olmayan şeyler gördüğüne inandılar. Ama Fediraru gördüklerinin hepsinin gerçek olduğunu biliyordu ve o dört kötü ırkın perdenin arkasından geleceğine adı gibi emindi. Neden bu kadar emin olduğunu bilmiyordu ama emindi.