Arkadaşlar birkaç bölüm sürmesini planladığım kısa bir hikaye yazmaya başladım. Bu hikayemde bir savaşçı ve karıştığı bir olaydan sonra hayatının nasıl farklı bir yöne gittiğine değineceğim. Umarım beğenirsiniz. Olumlu veya olumsuz yorumlarınızı benden esirgemezseniz sevinirim.
------------------------------------------------------------------
Bölüm 1 – Sürgün
Kısım I
Karanlık hafiften kendini gösteriyor, havadaki ölüm sessizliği giderek artıyordu. Elsar, hakkında verilecek hükmü bekliyordu zindanda. Ölüm onun için çok da uzak görünmüyordu, durumu kritikti. Yaptıkları kendine göre bir suç değildi ama kralın emrine itaat etmemişti, ki bu da onu bir nevi suçlu konumuna düşürmeye yetmişti. Karanlık ve küçücük olan bu zindanda bir ileri bir geri gidiyor, kapıya yaklaşan her ayak sesini duyduğunda hem heyecanlanıyor hem de ürperiyordu. Cebindeki altın parayı çıkardı ve havaya atmaya başladı. Vaktini bir şekilde geçirmeliydi yoksa heyecanı onu yiyip bitirecekti. Kapıya doğru yaklaşan sesleri yeniden duymaya başlamıştı ama bu sefer daha coşkulu geliyordu. Sesler giderek yaklaştı ve kapının önünde iki kral nöbetçisi belirdi. Nöbetçilerden biri iri kıyım ve sakallıydı, diğeri ise ona göre biraz daha kısaydı. Kısa olan nönetçi kapıdan içeri baktı ve konuşmaya başladı.
“Kralın huzuruna çıkmak için hazırlanmışsındır umarım seni hain Elsar. Bu yaptıklarınla bizi bir savaşa sürüklüyordun. Umarım hakkındaki karar ölüm olur.”
Kısa bir süre sessizlik oldu. Elsar ilk etapta cevap vermemeyi düşündü ama daha sonradan birkaç kelime karşılık verip içindeki bu uhdeden kurtulmayı tercih etti.
“Sizin gibi kapıdan ayrılmayıp savaşmak namına en ufak bile fikri bile olmayan aciz insanlardan bunu duymak ne gülünç.”
Nöbetçilerin sinirlendiği yüzlerinden okunuyordu. Bu hakaretin elbet bir karşılığı olmalıydı. Zindanın kapısını açtılar ve apar topar içeri daldılar.
“Senin konumundaki bir hain, söylediği laflara dikkat etmeli. Biz burada kralın gücünü temsil ediyoruz. Bu hakaretlerin ha bize ha krala yapılmış. Cezanı çekmelisin.”
Nöbetçi son kelimeyi de söylerken Elsar’ın yüzüne sertçe bir yumruk indirdi. Diğer adam da tekmelerini Elsar’dan esirgemedi. Kısa süre sonra kanlar içinde kalmıştı. Onu temizlediler ve kralın huzuruna doğru yola çıkardılar. Elsar’ın ayakta bile duracak hali kalmamıştı. Her yeri sızlıyor, resmen kan kusuyordu. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmezdi. Ağır adımlarla nihayet taht odasına ulaşmışlardı. Kapıdaki nöbetçiler, Elsar’ın geldiğini krala bildirdiler ve sonra onları içeri aldılar. Nöbetçiler, Elsarı tutmayı bırakınca Elsar, ilk olarak bir sendeli hatta düşecek gibi oldu. Fakat sonra az da olsa kendi toparladı ve başını yere eğdi. Nöbetçiler, onun birkaç adım gerisinde durdular ve elleri tetikte hazı olarak beklemeye başladılar. Elsar, sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
“Yüce kralım! Yaptıklarımın emrinize aykırı olarak göründüğü aşikar. Ama bunu hem sizin için hem de devletimiz için yaptım. Ben yapmasam taht tehlikeye girecekti. O zaman büyük acılar bizi bekleyebilirdi.”
Kral eliyle susması için işaret yaptı ve bir süre öylece bekledi. Daha sonra tacını düzeltti.
“Elsar, yaptığın emrime itaatkârsızlıktır. Bunun cezası normal olarak ölümdür.Fakat senin hakkında ben ölümü uygun bulmuyorum. Yaptığın hizmetlere karşılık olarak buradan ayrılacaksın. Seni Fenerli Tepelere sürgün ediyorum. Ömrünün geri kalanını orada geçireceksin. Ordudaki görevinden de azledildin. Başkente geldiğini duyarsam eğer, şehir girişinde astırırım seni. Bunu böyle bil.”
Elsar bir kelime bile edememişti. Kralın hükmü kesin ve netti. Nöbetçiler onu tuttukları gibi kralın huzurundan çıkardılar. İri kıyım nöbetçi kapıdan çıktıktan sonra gülümseyerek Elsar’a “Hadi yine iyisin, ölümden kurtuldun. Her ne kadar ben bu karardan pek hoşnut olmasanda emir kraldan. Uygulanması kesin. Umarım buraya bir daha gelirsin de o leşin kapıda sallanır. Seni o halde izlemekten çok zevk alacağıma emin olabilirsin.” Diye fısıldadı. Elsar hüzünlüydü, bu şehire getirildiği gün “Ben büyük bir adam olacağım!” diyordu kendine hep. Olmuştu da aslında ama bu gücü kısa sürmüştü. Tüm emekleri sanki toz olup uçuyordu. O bunlara bin defa ölerek sahip olmuştu, bin defa acının ne olduğunu kavrayarak. Daha Nerwa vardı, kendisinden bile sakındığı o güzeller güzeli aşkı, bakmaya kıyamadığı kalbinin anahtarı. Onu nasıl bırakıp gidecekti ta uzaklara. Hem de onursuz ve güçsüz olarak sürülüyordu. Arkasından kim bilir neler söylenecekti. Hain! Köpek! Onursuz! Sanki bunları şimdiden duyar gibi oldu ve başını önüne eğdi. O artık bir sürgün kurbanıydı ve hayatı tamamen alt üst olmuştu. Nöbetçiler sarayın arka girişinden Elsar’ı fırlattılar ve arkasından tükürdüler. Daha sonra kapı kapandı ve Elsar bir başına, çaresiz sarayın köle yolundaydı.
------------------------------------------------------------------
Bölüm 1 – Sürgün
Kısım I
Karanlık hafiften kendini gösteriyor, havadaki ölüm sessizliği giderek artıyordu. Elsar, hakkında verilecek hükmü bekliyordu zindanda. Ölüm onun için çok da uzak görünmüyordu, durumu kritikti. Yaptıkları kendine göre bir suç değildi ama kralın emrine itaat etmemişti, ki bu da onu bir nevi suçlu konumuna düşürmeye yetmişti. Karanlık ve küçücük olan bu zindanda bir ileri bir geri gidiyor, kapıya yaklaşan her ayak sesini duyduğunda hem heyecanlanıyor hem de ürperiyordu. Cebindeki altın parayı çıkardı ve havaya atmaya başladı. Vaktini bir şekilde geçirmeliydi yoksa heyecanı onu yiyip bitirecekti. Kapıya doğru yaklaşan sesleri yeniden duymaya başlamıştı ama bu sefer daha coşkulu geliyordu. Sesler giderek yaklaştı ve kapının önünde iki kral nöbetçisi belirdi. Nöbetçilerden biri iri kıyım ve sakallıydı, diğeri ise ona göre biraz daha kısaydı. Kısa olan nönetçi kapıdan içeri baktı ve konuşmaya başladı.
“Kralın huzuruna çıkmak için hazırlanmışsındır umarım seni hain Elsar. Bu yaptıklarınla bizi bir savaşa sürüklüyordun. Umarım hakkındaki karar ölüm olur.”
Kısa bir süre sessizlik oldu. Elsar ilk etapta cevap vermemeyi düşündü ama daha sonradan birkaç kelime karşılık verip içindeki bu uhdeden kurtulmayı tercih etti.
“Sizin gibi kapıdan ayrılmayıp savaşmak namına en ufak bile fikri bile olmayan aciz insanlardan bunu duymak ne gülünç.”
Nöbetçilerin sinirlendiği yüzlerinden okunuyordu. Bu hakaretin elbet bir karşılığı olmalıydı. Zindanın kapısını açtılar ve apar topar içeri daldılar.
“Senin konumundaki bir hain, söylediği laflara dikkat etmeli. Biz burada kralın gücünü temsil ediyoruz. Bu hakaretlerin ha bize ha krala yapılmış. Cezanı çekmelisin.”
Nöbetçi son kelimeyi de söylerken Elsar’ın yüzüne sertçe bir yumruk indirdi. Diğer adam da tekmelerini Elsar’dan esirgemedi. Kısa süre sonra kanlar içinde kalmıştı. Onu temizlediler ve kralın huzuruna doğru yola çıkardılar. Elsar’ın ayakta bile duracak hali kalmamıştı. Her yeri sızlıyor, resmen kan kusuyordu. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmezdi. Ağır adımlarla nihayet taht odasına ulaşmışlardı. Kapıdaki nöbetçiler, Elsar’ın geldiğini krala bildirdiler ve sonra onları içeri aldılar. Nöbetçiler, Elsarı tutmayı bırakınca Elsar, ilk olarak bir sendeli hatta düşecek gibi oldu. Fakat sonra az da olsa kendi toparladı ve başını yere eğdi. Nöbetçiler, onun birkaç adım gerisinde durdular ve elleri tetikte hazı olarak beklemeye başladılar. Elsar, sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
“Yüce kralım! Yaptıklarımın emrinize aykırı olarak göründüğü aşikar. Ama bunu hem sizin için hem de devletimiz için yaptım. Ben yapmasam taht tehlikeye girecekti. O zaman büyük acılar bizi bekleyebilirdi.”
Kral eliyle susması için işaret yaptı ve bir süre öylece bekledi. Daha sonra tacını düzeltti.
“Elsar, yaptığın emrime itaatkârsızlıktır. Bunun cezası normal olarak ölümdür.Fakat senin hakkında ben ölümü uygun bulmuyorum. Yaptığın hizmetlere karşılık olarak buradan ayrılacaksın. Seni Fenerli Tepelere sürgün ediyorum. Ömrünün geri kalanını orada geçireceksin. Ordudaki görevinden de azledildin. Başkente geldiğini duyarsam eğer, şehir girişinde astırırım seni. Bunu böyle bil.”
Elsar bir kelime bile edememişti. Kralın hükmü kesin ve netti. Nöbetçiler onu tuttukları gibi kralın huzurundan çıkardılar. İri kıyım nöbetçi kapıdan çıktıktan sonra gülümseyerek Elsar’a “Hadi yine iyisin, ölümden kurtuldun. Her ne kadar ben bu karardan pek hoşnut olmasanda emir kraldan. Uygulanması kesin. Umarım buraya bir daha gelirsin de o leşin kapıda sallanır. Seni o halde izlemekten çok zevk alacağıma emin olabilirsin.” Diye fısıldadı. Elsar hüzünlüydü, bu şehire getirildiği gün “Ben büyük bir adam olacağım!” diyordu kendine hep. Olmuştu da aslında ama bu gücü kısa sürmüştü. Tüm emekleri sanki toz olup uçuyordu. O bunlara bin defa ölerek sahip olmuştu, bin defa acının ne olduğunu kavrayarak. Daha Nerwa vardı, kendisinden bile sakındığı o güzeller güzeli aşkı, bakmaya kıyamadığı kalbinin anahtarı. Onu nasıl bırakıp gidecekti ta uzaklara. Hem de onursuz ve güçsüz olarak sürülüyordu. Arkasından kim bilir neler söylenecekti. Hain! Köpek! Onursuz! Sanki bunları şimdiden duyar gibi oldu ve başını önüne eğdi. O artık bir sürgün kurbanıydı ve hayatı tamamen alt üst olmuştu. Nöbetçiler sarayın arka girişinden Elsar’ı fırlattılar ve arkasından tükürdüler. Daha sonra kapı kapandı ve Elsar bir başına, çaresiz sarayın köle yolundaydı.