Ölüm ateşinin kavurduğu bedenler, çaresizliğin ve korkunun hüküm sürdüğü canlı ama ölüden farksız ruhlar, bugün hepsi iç içeydi, birbirine karışmıştı. Bu insanlar, onlarca yıldır türlü çirkinliklerle sınanıyor, bin bir çeşit hain planla yüz yüze tutuluyordu. Ne yaptıklarını ya da yapacaklarını bilmiyorlardı. Çünkü artık benliklerine korku ve endişe sinmişti. Her biri, bir diğerini düşünemiyordu. Hatta ailelerini bile. Onlar artık kendilerini de düşünemiyorlardı. Çünkü düşünmek ve yorumlamak onlar için yasaklanmış gibiydi. Düşünceleri bazı güçlerce esir alınmış, türlü oyunlarla onlara tekrar iade edilmişti. Ama ne düşüncelerdi bunlar. Tamamen yaşam isteğinden arındırılmış birer ölüm makinesi zihniyeti bu insanlara empoze edilmişti. Artık onlar birer ölüm avcısıydı. Hiçbir değere önem vermeden, hiçbir düşünceyi değerlendirmeden ve daha da önemlisi kendileri de dahil kimseyi sevmeden yaşamaları için programlaşmış zihniyetler. Peki bu zihniyetleri onlara kim aşılıyordu? Örgüt mü, devlet mi yoksa grup mu? Bunu herkes kendince yorumluyordu. Kimi kendilerine karşı kin besleyen devletleri işaret ederken kimi evrensel örgütleri suçlu buluyordu. Karmaşa hüküm sürüyordu bu insanlarda. Sevgi, saygı, anlayış, önemseme, değer verme kalmamıştı. Onlar tek bir şeye programlaşmış gibiydiler. Nefret ve kin! Kıskançlık bu insanlar da vazgeçilmezdi sanki. Kimse birbirini çekemez ve hep daha gösterişli olmaya çaba gösterirdi. Öyle zamanlar geldi ki bu insanlar hiç durmadan çalıştı. Sırf daha gösterişli bir hayat isteğine sahipler diye. Ölüm onları yakalayacak bir uyku bile bulamıyordu. Çünkü uyumuyorlar, hep kendilerini bir yokluk için harcıyorlardı. Lakin bu harcama onlara hiçbir şey katmadı. Onları daha iyi bir yaşama götürmedi, onları çalışmanın köleleri yaptı. Tüketimin emrine itaat edenler her geçen gün daha da arttı. Sonunda varlarını yoklarını bu uğurda feda ettiler. Sırf daha gösterişli bir hayata sahip olmak için. Bu uğurda neler yitirdiklerine geriye dönüp bakamadılar bile. Çünkü onların gözleri görünmeyen bir cisimle kapalıydı sanki. Yok olmayan ve kırılmayan bir cisim. Ya da cisim formunda bir düşünce. Bu düşünceler, kendilerine o kadar güzel kamufle düşünceler buluyordu ki, onu arkadan çekip çıkarmak ve bu insanlara göstermek neredeyse olanaksızdı. Çıkarılsa bile onlar göremezdi, görmelerine de izin verilmezdi. Acınacak bir haldeydiler aynı zamanda da ağlanası. Bu insanların gözlerini açmak için bu yolda ne çok insan heba oldu sayısı bile belli değildi. Her biri güzel günlere dönme umuduyla bu insanlara sarılmışlar ve onların düşüncelerini temizlemeye çalışmışlardı. Ama o düşünceler bir defa taşa kazınmış gibiydi, düşüncelerin yok olması için ilk önce o taşlar parçalanmalıydı. Geçmişin gölgesi, geleceğin aydınlığı olmalıydı. Hayallerin gerçekle buluştuğu noktada ince bir çizgi halinde yer almalıydı. Bu insanlar o çizgiden geçerken, geçmişlerini unutmadan ve gelecekten korkmadan geçmeliydi. Ta ki ölümün en son da yapacağı fısıltıya kadar.
-------------------------------------------
Aklımda olan bir yazıydı fakat kağıda dökmeye fırsatım olmamıştı. Bugüne nasip oldu. Kısa ve öz bir takım şeyleri aktarmaya çalıştım.
-------------------------------------------
Aklımda olan bir yazıydı fakat kağıda dökmeye fırsatım olmamıştı. Bugüne nasip oldu. Kısa ve öz bir takım şeyleri aktarmaya çalıştım.