İmparatorluk

3. Kitabımın ilk bölümünden bir kesiti sizler ile paylaşmak ve fikirlerinizi almak istedim. Günümüzde geçen bir Türk imparatorluğu. Turan'ı benimsemiş ama İslam etkisinden de sıyrılamamış... Anlatılan, bir taht kavgası değil aksine bambaşka bir şey çok ayrı bir şey... Bu kitapta diğer kitaplarımdan ayrı olmak üzere Martin'in üslubundan oldukça etkilendim. Fikirleriniz çok değerli :)


...
Mustafa koridorları geçmeye başladı. Gözü ne o geçerken ona biat eden muhafızlarını, paşalarını görüyordu ne de sarayın gösterişini ve şaşaasını… Renkler fluydu, yerler çamurlu topraktı. Mustafa tepesindeki kubbenin üzerinden kalktığını hissediyordu. Yağmur üzerine yağıyordu ve o üşüyordu.

Sultan; koridorlar boyu koştu, kapıları açtı, muhafızları elinin tersiyle kenara itti. Mavi gözleri onu üşüten soğuktan daha keskin baktı etrafa. Mustafa adımlarını hızlandırdı, gittikçe yaklaşıyordu nihayet odaya kapıyı iki eliyle hışımla açıp girdiğinde çığırtkan acele ile asasının dibini taştan zemine vurdu. Sert bir sesle: “Sultan 2. Mustafa Han!” diye bağırdı.

Adam içeri girdiği anda karısını yatağında yatarken gördü ve başını havaya kaldırıp derin bir nefes aldı. 'Şükürler olsun…' Kalfalar ve diğer Harem görevlileri hemen geri çekilip dizlerini kırdılar. “Sultanım…” diyecek oldu içlerinden biri ama Mustafa dinlemeden bir hışımla önünden geçip Nisa’nın yatağına oturdu. Kadının saçları gözleriyle bir örnek olan bal rengi olsa da şimdi yerini öyle bir ateş kırmızısına bırakmıştı ki Mustafa’nın içi titredi. “Nisa…” diye sayıkladı ellerini kadının saçlarına götürürken. “Allah’ıma şükürler olsun ki seni bana bağışladı...” Kadının eli Sultan’ın başına yaslandı. Gözlerinden akan su damlaları adamın elini ıslatıyordu. “Mustafa…” diye başladı cümlesine ama içini çekmekten konuşamıyordu. Mustafa, geriye çekildi.

....