1.Bölüm
Piccadilly Circus’da 135 numarada oturan Ronald Taylor için sıradan Londra günlerinden biriydi. Ronald 46 yaşın doldurmuş beyaz tenli,elmacık kemikleri belirgin,saçları yer yer beyazlamış Londra Güvenlik Asayişi(LGA)'nden emekli bir polisti. Ronald kahvaltısını yapıp sabah kahvesini yudumlarken bilgisayarından bir kaç haber sitesinde göz gezdiriyordu. Güzel, güneşli bir sabahtı. Pencereye yönelip perdeyi çekti. Güneşin sıcaklığını hissetmek için elinde kahvesiyle bir süre gözleri kapalı öylece bekledi. Gözlerini açıp sokaktan gelen gürültülere odaklandı. Sokağın bir köşesinde çocuklar oynarken diğer köşesinde bir resim sergisinin açılışı için koşuşturan iki genç kız ellerinde farklı boyuttaki tabloları tatlı bir koşuşturmayla içeriye taşıyorlardı. Dışarı odaklanmışken dış kapı bir kaç tıkırtı eşliǧin de açıldı."Ben geldim." tiz ve sevinç dolu bir ses koridorda yankılanıp salona doğru yol aldı.
Ronald sokağı kendi halinde bırakarak içeri henüz giren eşine döndü. "Hoş geldin. Yürüyüş nasıl geçti ?"
"Çok güzel. Kaçırdığına üzülmelisin bence tam bir piknik havası vardı. Bugün bir hayli yoruldum." deyip mutfakta önceden hazırlamış olduǧu kahvaltıyı toplamaya koyuldu.
"Evet güzel bir gün." sesi kendisini doğrulamıyordu aslında.
Ronald eşi Lysa'ya bakıp hâlâ ilk gün ki gibi genç ve güzel olduǧunu düşündü. Dalgalı kızıl saçları,ince bir burnun yanında iki mas mavi gözü süsleyen uzun kirpikleri vardı. Vücudunun bu kadar düzgün, atletik olmasını her sabah yaptığı yürüyüşlere borçluydu. Ronald'a yorgunluğunu alacak bir banyonun iyi geleceǧini söyleyip banyoya gitti. Ronald bilgisayar başına geçip, şehrin gürültüsünden uzak bir yerde küçük bir villa yapma hayalini gerçekleştirmek için hesap yapmaya koyuldu. Kulaǧa hoş geliyordu aslında ama normal bir eve yetecek kadar bile parası yoktu. Bir zamanlar iyi bir ücret karşılığında bir kaç gazete için 'Profil İnceleme' konulu makaleler ele almıştı. Ülkede 'Sahipsiz Başlar' diye nam salmış,kurbanlarının başlarını kesip evin çeşitli yerlerinde saklayıp koleksiyon yaptığını söyleyen psikopat katil Daniel Bros'u ve taksici kılığında kadınları kaçırdıktan sonra akıl almaz işkenceler yapan 13 kadını ve 2 kız çocuğunun katili Michael Skopher'i kısa bir süre yakalaması ülke genelinde tanınıp sevilmesine neden olmuştu. Övülmeyi ve medyada boy göstermeyi sevmediǧi için ulusal yayın yapan bir çok televizyon kanalından gelen davetleri geri çevirmişti.
Ronald kahvesini doldurup e-maillerine baktı. Yeni bir mesaj vardı. Tanımadığı bir isim adına gelmişti
Mesajı açtı ve iki kez okudu ardından bir kaǧıda bir şeyler karalayıp bilgisayarı kapattı. On dakika kadar bekleyip karısına seslendi.
"Lysa bir dakika gelebilir misin ?"
"Geliyorum."
Biraz sonra banyo kapısının sesi duyuldu Lysa elinde bir havluyla saçını kurulayarak karşısındaki koltuğa oturdu. "Seni dinliyorum. "
Ronald boğazını temizledi. "Yeni bir mail aldım. Daniel Smith adında birinden. Şu önceleri gazetelerde yazdığım makaleleri okumuş ve şimdide benden daha detaylı ders almak istiyor. ’’
Lysa havluyu bir kenara koydu. ‘’Ne yapman gerektiǧi konusunda sana nasihat verecek deǧilim ama biraz deǧişiklik sana iyi gelecektir. " Lysa Ronald’ın polis olduğu günlerini özlediğini çok iyi biliyordu. Emekliliği düşündüğünden sıkıcı geçiyordu. Ronald için en azından böyle bir uğraş kendisini biraz olsun rahatlatacaktı.
Yazdığı küçük kaǧıdı eline aldı. ‘’Numarasını şuraya yazmıştım. ’’
Cebinden Blackberry markalı telefonunu çıkartıp numarayı tuşladı. Telefon 3. çalışta açıldı.
Kararsız ve ciddi bir ses telefonu açtı. ‘’Bay Taylor ?’’
‘’Evet. Siz de Daniel Smith olmalısınız.''
"Evet."
"Mailinizi bu sabah aldım. ’’
‘’Ve ?’’
‘’Teklifinizi düşündüm ama ayrıntıları konuşmak için bir şeyler içelim isterseniz?’’
‘’İyi olur. Kafe ya da varsa büronuz uygun mu ?’’
Ronald kendini bildi bileli kafelerden hoşlanmazdı. Birkaç kez davet edildiği doğum günü partileri haricinde kafelere gitti yoktu. Büro işini de emeklilikten sonra düşünmemiş deǧildi. Küçük bir dedektiflik bürosu olabilirdi mesela.
‘’Bürom yok ama sizi evimde aǧırlayabilirim."
‘’Memnun olurum Bay Taylor.’’ Ronald adresi verdi. Daniel 15 dakika sonra orada olacağını söyleyip telefonu kapattı. Mailde Daniel'in Londra Polis Akademisi’nde 4. sınıfta okuyan bir polis adayı olduǧu yazılıydı. Kendisine suçlu profili çıkartma,olay yeri delil incelemeleri gibi konularda yardim talebinde bulunmuştu.
Ronald aslında sadece sessiz,renksiz hayatını biraz deǧiştirmek istiyordu. Alacaǧı paranın üst limitinin 150 dolar kadar olacaǧının bilincindeydi. Fakat onun için paradan deǧerli şeylerde vardı.
Lysa ve Ronald uzun süre sessizce oturdular. Sessizliǧi bozan kapı zili oldu. Lysa kapıyı açmak için doǧruldu ama Ronald oturmasını söyledi. Kapıyı açan Ronald karşısında 25 yaşlarında, 1. 83 boyunda, esmer, kemer burunlu, çeyrek sakallı, kaslı vücuduna tam oturmuş spor kıyafetleriyle duran yakışıklı bir genç buldu.
"Merhaba Bay Taylor. Ben Daniel Smith." yüzüne güzel bir tebessüm oturmuştu. Tokalaştıktan sonra Ronald içeri buyur etti. Lysa ayakta bekliyordu. Ronald tanıştırma faslına başladı. "Bu eşim Lysa bu da beklediǧimiz misafirimiz Daniel. "Birbirlerini selamladılar. Lysa bir şey içip içmeyeceklerini sordu. Ronald ve Daniel birbirlerine bakıp bir aǧızdan "Kahve" diyince birden salonda kahkahalar yükseldi. Lysa kahveleri hazırlamak için mutfaǧa gitti. Ronald ve Daniel karşılıklı koltuklara oturdular.
"Beni evinizde kabul ettiǧiniz için teşekkür ederim Bay Taylor." dedi Daniel salonda göz gezdirirken.
"Rica ederim. Bu arada bana Ronald diyebilirsin." Aslında her zaman kendisine 'Ron' diye hitap edilmesini ister ama yaş farkı nedeniyle 'Ronald'ı daha uygun görmüştü.
"Peki o zaman Bay Ronald vakit kaybetmeden konuya gireyim isterseniz." Ronald başını sallayarak onayladı.
Daniel konuşmaya hazırlanırken Lysa içinde iki kahve kupası bulunan bir tepsiyle kapıda belirdi. Daniel ayaǧa fırlayarak kahveleri alıp birini Ronald'a diǧerini de koltuǧunun yanında duran masanın üzerine koydu.
Lysa "Bir şeye ihtiyacınız olursa ben yan odadayım." diyerek kapıyı ardından kapattı.
Kahve kokusunu içlerine çeken Ronald ve Daniel birer yudum alıdılar.
"Bay Ronald polislik,dedektiflik çocukluktan beri hayal ettiǧim meslekti. Polisiye çizgi romanları okur, elime küçük bir odun parçasını silah diye alır çocukları kovalardım.''Hatıralar gözünde canlanırken yüzü gülüyordu. Kahvesinden bir yudum alarak devam etti." Küçük kardeşimle Sherlock & Dr. Watson ikilisi olup sokaklarda iz peşinden gidiyorduk. Çocuksu duygular işte kendimi her zaman bir polis olarak görür katilleri,sapıkları tutuklayıp daha güzel, yaşanılabilir bir dünya yaratmayı hayal ediyordum. " Bir an duraksadı. "Sanırım fazla geriden başlayıp sizi sıktım. Özür dilerim." Ronald'da gerçekten bu çocukluk anılarını dinlemeyi istemiyor, asıl konuya girmesini bekliyordu. "Önemli deǧil devam edebilirsin. "
"Neyse bir anda kendimi Londra Polis Akademisi'nde buldum. Ve o günlerde medyada "Sahipsiz Cinayetler" adındaki seri cinayet gündemde birinci sıradaydı. Akademi bu cinayete odaklanmıştı adeta. Herkes farklı teoriler üretiyordu. Durum hassas olduǧu için elimizde kısıtlı bilgiler vardı. Medyadan yansıyanlar işte. Cinayet sayısı arttınca İnterpol'de devreye girmiş ve siz olaya dahil olup göreve geldikten kısa bir süre sonra cinayetleri çözmüştünüz. İnterpol'ün aradıǧı birini göreve getirildikten kısa bir süre sonra yakalamak. . . Akademi sadece bu olaya odaklanmıştı diyebilirim."Süper Dedektif Taylor" manşetleri haftalarca dergi ve gazetelerde yerini korudu. O günden sonra size derin bir saygı ve hayranlık duymaya başlamıştım. Yazdığınız yazılar,hakkınızda çıkan haberler, web adresiniz bulabildiǧim her şeyi okuyordum. Ve şimdi da burda karşınızda sizden yardım istiyorum. "Biraz bekledi ve devam etti." Aslında Bay Ronald pek iyi para kazandıǧım söylenemez. Ailemin verdiǧi para ihtiyaçlarımı karşılamaya zar zor yetiyor. Bir kaç kurumdan burs alıyorum. Kısacası sizin ayırabileceǧim ücret 110 dolar gibi az bir miktar. " Sözlerini bitirirken gözlerini Ronald'dan kaçırdı. Mahçup bir ifade yüzüne çökmüştü.
"Peki o zaman Bay Smith size bir sorum var?" dedi Ronald sesi oldukça ciddiydi.
"So. . Soru mu? Tabi" Daniel oldukça endişelenmişti. Ronald'ın kendisini azarlayacaǧını dahi düşünmedi deǧil.
"Daniel uzun zamandır beni takip ettiǧini söyledin. Aceba neden şimdi benden yardım istiyorsun?"
"Bay Ronald üç ay sonra teslim etmem gereken bir projem var ve bu alanda en iyilerden yardım almak istiyorum. Çokça makale,kitap okumama raǧmen bir eksiklik hissediyordum. Bu yüzden sizin yardımcı olabileceǧinizi düşündüm. Ne diyorsunuz?"
Daniel Ronald'ın yüz hatlarını inceliyordu. Yüzü belirsizdi. Ronald ayaǧa kalktı.
"Haftada 2 gün 3 saat yeterli olacak mı dersin." Daniel'e bakıp gülümsüyordu. Daniel'de ayağa kalktı konuşmadı başıyla onaylayarak yetindi. Ronald elini omuzuna koydu. "Yarın başlayabiliriz o zaman. "
Ronald Daniel’i kapıya kadar geçirdi. Daniel Lysa’ya kahve için teşekkür etti.
2.Bölüm
Ertesi gün Daniel soluǧu Piccadilly Circus’da 135 numaralı kapının önünde aldı. Desenli, kapalı kahverengi kapının ziline iki kez bastı. Klasik bir zil sesi duyuldu ve kapı ince bir gıcırtıyla Ronald tarafından açıldı. Üzerinde Burberry markalı beyaz bir gömlek ve onu tamamlayan siyah, parlak bir keten pantolon vardı. Daniel’e göre daha şık giyindiği kesindi. Kapının eşiğinde Daniel siyah spor ceketini çıkartıp girişteki askıya astı. Kenarları hafif yıpranmış ayakkabısını çıkartıp beriki dolaba koydu. Lysa evde yoktu. Ronald, kendisinin bir yazar arkadaşının kitap tanıtımına gittiǧini söyledi. Koridor boyunca ilerleyip sondan ikinci oda olan Ronald'ın çalışma odasına girdiler. Ronald rahat olmasını,kendisinin iki kahve kapıp hemen geleceğini söyledi. Daniel içeride göz gezdirdi. Kapı rengiyle aynı tonda bir kitaplık odayı çepeçevre sarmalamıştı. İçini farklı tür ve boyutlarda yüzlerce kitap süslüyordu. Ortada odayla pek uyumu olmayan beyaz bir çalışma masası üzerinde Toshiba markalı masayla zıt renklerde olan siyah bir laptop vardı. Güneş küçük pencereden masanın bir bölümünü aydınlatıyordu. Daniel beraberinde getirdiği ve hala elinde duran kalın, mavi dosyayı masaya bıraktı. Ronald elinde iki kahve kupasıyla geldi. Kahvelerini yudumlarken yerlerine oturdular. Ronald akşamdan hazırladığı, arşivinden çıkardığı dosyaları karıştırmaya başladı. İçinden iki katilin profilden çekilmiş fotoğrafları, öz geçmişleri, cinayet ve cinayetlerin olay yeri raporları vardı. Daniel not alması gerekebileceğini düşündüğünden küçük bir not defteri almıştı. Defterinin ilk sayfasına ilk satırları yazmak için sabırsızlanıyordu. Ronald dosyayı yeni fark etmiş gibiydi. Bu kadar büyük bir ayrıntıyı nasıl kaçırdığını anlamış değildi. Gözlük camlarını temizlerken sordu. Daniel içerisinde konuyla ilgili daha önceden yaptığı araştırmaların olduğunu söyledi.
‘’Başlayabiliriz o zaman’’ Gözlüklerinin temizlendiğinden emin olup taktı. Daniel oldukça sabırsız görünüyordu. Ronald kağıtları tek tek masanın üzerine yerleştirdi. Bunlar hakkında uzun uzun konuştular. Daniel bu arada boş kalmayarak küçük küçük notlar alıyordu. 2 saatin nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Bu iş Daniel için olduğu kadar Ronald içinde zevkliydi.
‘’Bugünlük yeter herhalde. Yarın devam ederiz. ’’
Masadaki dosyaları, kağıtları, fotoğrafları düzenleyip tekrardan dosyalara yerleştirip salona geçtiler. Ronald televizyonda bir haber kanalı açıp kahveleri tazeledi. Bu arada Lysa elinde birkaç kitapla döndü. Daniel’i selamlayıp elindeki kitapları masaya koydu. Kendisine bir kahve alarak geri döndü.
‘’Nasıl geçti ilk gününüz ?’’ kahvesinden küçük bir yudum aldı.
‘’İyi geçti. Hatta benim için çok iyi geçti diyebilirim. Şuana kadar baya eksiklerimin olduğunu bir kez daha gördüm. Bay Ronald çok donanımlı ve oldukça bilgi sahibi. ’’
Ronald tebessüm ederek karşılık verdi.’’ Peki senin nasıl geçti? Bir yığın gazeteci ve yazar arasında sıkılmış olmalısın.’’
‘’Aksine oldukça eğlenceliydi. Evet giderken öyle düşünüyordum ama ortam baya farklıydı. Takibinde olduğum bir çok yazarla tanışma fırsatım oldu. Hah. . . Unutmadan şunlarda Gabriela’nın yeni kitabı. Gelmeni çok istiyordu ama durumunu anlattım o da sana ve Daniel’e şunları yolladı.’’ Kitapları masadan alarak onlara uzattı.
Daniel kitabın arka kapağındaki yazıyı okumaya koyulurken Ronald kitabın kapağı ve ismi üzerinde yoğunlaşmıştı. Nezih ortamı Ronald’ın telefon sesi bozmuştu. Numara rehberde kayıtlı değildi.
‘’Alo’’
‘’Ronald Taylor ?’’ sesinde bir resmiyet sezer gibiydi.
‘’Evet. Siz kimsiniz?’’
‘’Bay Taylor ben kraliyet ailesi avukatı Edward Brown.’’ sesinde biraz şımarmışlıkta sezdi.
‘’Sizi dinliyorum Bay Brown’’
‘’Bir teklif için sizi arıyorum. Ya da görev diyelim.’’
‘’Daha açık konuşur musunuz lütfen’’ biraz huzursuzlaşmıştı.
‘’ Prenses Monica’nın öldürülmesiyle ilgili soruşturmada sizin de yardımınıza ihtiyacımız var.’’ Ronald olayı BBC’nin haber sitesinde okumuştu.
‘’Bay Taylor sizin olaya el atmanız kraliyet ailesi tarafından isteniyor. Bende bu işte size yardımcı olacaklardan biriyim. İsterseniz bu önemli konuyu telefonda konuşmayalım. ’’ Ronald oldukça heyecanlanmıştı. Bu kadar monoton ilerleyen hayatı dünden beri hareketlenmişti. Kendisinden ‘’yardım’’ isteyenlerin sayısı gittikçe artıyordu.
‘’Ofisime gelebilir misiniz? Aracınız var mı ?’’
‘’Adresi verirseniz gelebilrim.’’ Adresi bir kağıda yazıp telefonu kapattı.
Gözler ona kenetlenmişti. Açıklama bekler bir vaziyetteydiler.’’ Prenses Monica’nın öldürülmesiyle ilgili yürütülen soruşturmaya benim de katılmamı istiyorlar.’’
‘’Gidecek misin?’’ Lysa tedirgindi aslında Ronald’ın tekrar cinayetlerle birincil olarak ilgilenmesi kendisini rahatsız ediyordu.
‘’Gidip konuşmalıyım. Kesin bir şey yok zaten.’’
Daniel ise kendisine verilen dersin aksamasından hatta tamamiyle iptal edilmesinden korkuyordu. Ronald hemen açıklama getirerek Daniel’i rahatlattı.’’ İşi kabul etmem veya reddetmem halinde kesinlikle senin lehinde bir şey olmayacak evlat bunun için endişelenmene gerek yok.’’ Daniel gitmesinin iyi olacaǧını düşündü. Kapıya kadar geçirdiler. Ronald da avukatla buluşmak için çıktı.
Kendisini otuzlu yaşlarda siyah, şık bir takım elbise giymiş kısa boylu, şişman avukat Edward Brown karşıladı. 3. Katta bulunan bürosuna gittiler. İçeride kırmızı bluzunun üzerine giydiǧi siyah, sport ceketli; esmer, kahverengi gözlerini çevreleyen gözlükleriyle genç bir kadın ve karşısında saçları ağarmış, Ronald'a göre daha yaşlı duran yassı burunlu bir adam vardı. Edward içerdekileri tanıttı. "Bayan Victoria Shan. Adamı göstererek bu da Komiser Patrick Wood. " ardından Ronald'ı tanıtıp yerlerine oturdular.
"Öncelikle sizle başlamak istiyorum Bay Taylor. Çünkü daha bizimle çalışıp çalışmayacağınızı bilmiyorum. Kraliyet ailesi olayın bir an önce aydınlanmasını istiyor. Bütün teşkilatın seferber olmasına rağmen en ufak bir ip ucu bulunamadı. Cesedle birlikte bulunan bulgular dışında. Bunu da henüz açıklayamam. Bu yüzden önce size teklifi sunacaǧım. Kabul ettiǧiniz takdirde saati 300 dolardan ödeme yapılacak. Tarafımızca size bir araç tahsis edilecek. Tüm masraflar bizim tarafımızdan karşılanacak. Katil bulunduǧu takdirde kraliyet ailesi tarafından ödüllendirileceksiniz." sözlerini bitirdiǧinde masadakileri süzdü.
Ronald için çok iyi bir teklifti. Daniel'i düşündü kendisine söz vermişti ama işi kabul ederse ona ayıracak zamanının olamayacağı kesindi. Kapsamlı bir soruşturma olacaǧını biliyordu. Günlerce hatta haftalarca sürebilirdi. Her ikisini de yapabileceği bir çözümü olmalıydı. Aklına bir fikir geldi.
"Edward bir şartım var."
"Dinliyorum."
"Bir asistana ihtiyacım olabilir." Patrick yüzünü büzüştürdü. Kendisini ilgilendiren bir görevin geleceğini biliyordu.
"Patrick halledebilir."
"Biri var aslında sizin için de sorun teşkil etmezse. Kendisi akademide okuyan 4. sınıf bir polis adayı." Ronald Patrick'i süzdü. Yüz ifadesi değişmişti. İçinden bir ses bu adamla iyi anlaşamayacaǧını söylüyordu.
"Sorun olmaz. Buraya çağırabilir misin? Yoksa sen sonradan anlatır mısın?" Ronald birinci ağızdan olayı dinlemesinin daha iyi olacaǧını düşündü. Daniel'in numarasını çevirdi. Olayı kısaca anlattı. Sesi bir anda heyecandan yükselmişti. On dakika sonra gelebileceǧini söyledi. Ronald,Daniel'in bu heyecan ve sevinçle beş dakikada bile koşarak gelebileceǧine iddiaya girebilirdi. Patrick'in yüz hatları gerildi. Sinirlendiǧi belli oluyordu. Ronald neden bilmiyordu ama bundan zevk almıştı. Victoria ise ciddi bir yüz ifadesiyle önünde ki laptopla ilgileniyordu.
"Ne içersiniz?" diye sordu masa başındakilere Edward ev sahibinden çok bir garson nidasıyla. Patrick ve Ronald kahve, Victoria ise çay istedi. Edward telefonu eline alıp bir numara tuşladı."Üç kahve bir çay" deyip telefonu masaya bıraktı. Bir kaç dakika sonra elinde hayvan desenlerinin olduğu tepsiyle bir kadın kapıyı tıklayarak içeri girdi. Sekreteri olmalı diye düşündü Ronald. Yüksek topuklarının ritmik sesiyle kahveleri ve çayı masaya bırakıp geri gitti. Patrick sekreter çıkıncaya kadar arkasından izledi. Vücut hatlarında gözleri süzülüyordu.
Beş dakika sonra sekreter tekrardan gelip boşalan bardakları aldı. Sekreterin kapıyı kapatmasıyla açması bir oldu. Daniel kapıda belirdi. Nefes nefese kalmıştı. Asansörü kullanmadığı anlaşılıyordu. Ronald Daniel'i tanıttı. Artık başlayabilirlerdi. Bir an Victoria'ya odaklandı geldiǧinden beri gözünü laptoptan ayırmamıştı. Şimdi ise yanında oturan Daniel'e kaçamak bakışlar attığına emindi.
Edward "Başka kimse gelmeyecekse başlayabiliriz." diye bir espri yaptı. Ciddiye alan olmadı.
Boğazını temizledi. "Sizi biraz geriye götürelim. Mart ayında Bluers Bulvarı'nda temizlik görevlileri tarafından çıplak bir kadın cesedi bulundu. Prenses Monica. Cesed berbat bir durumdaydı. Otopsi raporu yapıldı. ’’önündeki kağıtları karıştırarak raporu buldu.’’Otopsi raporunda kollarındaki morarmaların sebebi işkence ya da bağlanmasından kaynaklandığı söyleniyor. Ayak atardamarları kesilmiş. El tırnaklarının her birisinin arasına 35 cm uzunluğunda demir cisimler sokulmuş.’’ Victoria irkildi. Patrick bir küfür savurdu. Edward aldırmadan devam etti.’’Cesedin ciğerleri su ve kanla doluydu. Prensesin işkence ile değil boğularak öldürüldüğünü yazmış rapor. ’’
‘’Peki başka bir şey?’’ diye araya girdi Ronald.
Edward ne demek istediğini anlamıştı. ’’Vücutta herhangi bir sperm bulgusuna rastlanmadı. İlginç olan vücuda yazılmış olan bir not tam olarak ne olduğu,neyi anlattığını bilmiyoruz. ’’ Önündeki kağıtları karıştırdı içinden Prenses Monica’nın otopsi sonrası çekilmiş fotoğrafı vardı. Cesed suda uzun süre kaldığı için vücud buruşmuş,yazılan not tam olarak anlaşılmıyordu. Fotoğrafın sağ alt köşesine not keçeli kalemle yazılmıştı.
Notta ‘’ Başlangıç Noktası. SX-12-C’’ yazıyordu. Hiçbir şey ifade etmiyor gibiydi. Daniel’e uzattı fotoğrafı.
‘’Yarın olay 1. ayını dolduruyor. Ve teşkilat hâlâ en ufak bir ip ucu bile ele geçirmiş değil.''
Patrick bu sözlerin kendisi için söylendiǧini biliyordu. Omuz silkti.
"Bizlerde sizi daha önceki cinayetleri aydınlatmanızı göz önünde bulundurarak bu olayda en azından boş bırakılan noktaları doldurmanızı istiyoruz."
"Boş bırakılan noktalar?"
"Katil'in hiçbir şekilde arkasında bir şeyler bırakmadığını zırvalayanlar var. Kusursuz bir cinayet diye söylenenler. Medya abartıları. Ama biliyorum ki bu orospu çocuǧu arkasında mutlaka bir şeyler bırakmış. Bunu ortaya nasıl çıkaracaksınız bilmiyorum ama sizin bu işi yapabileceǧinize eminim." Ronald belki de ilk defa övülmekten zevk almıştı. Kuşkusuz bunun sebebi Patrick'in oflayıp puflamasıydı.
"Güveniniz için teşekkürler Edward. Yardımcı olabilmem için olayla ilgili tüm kayıt ve fotoğrafları istiyorum."
Edward ayağa kalkıp arkasındaki dolabın üst rafından bir dosya çıkardı. Ronald'a uzattı ve "Bu ayrıntılar basından gizleniyor. Kesinlikle ne olursa olsun paylaşılması yasak." diye ekledi. Sözlerin Daniel için olduǧunu göstermek adına Daniel'e bakarak bitirmişti cümlesini. Ronald, Patrick ve Victoria'nın ne diye burda olduǧunu düşünüyorken Edward devam etti. "Burda herkesin farklı bir görevi var. Birini sorgulamak ya da hakkında tutuklama kararı gibi yasal işlem gerektiren hususlarda Patrick ile birlikte hareket edeceksin. Victoria ise size istediǧiniz bilgiyi saǧlayacak. GBT, adres bilgileri, uydu takibi her türlü ihtiyacınızda size yardım edecek."
Edward cebinden bir anahtar ve kart uzattı. "Sizin için tahsis edilen araba işinizi görecek. Bu kart üzerinden yakıt ve yiyecek ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. "Ronald anahtarın üzerine baktı Mini Cooper amblemini gördü. Siyah olmasını umuyordu. Ardından telefon numaralarını birbirlerine verdiler.
"Son olarak eklemek istediǧiniz bir şey var mı?"
Kimse bir şey demedi. Edward dosyaları toparladı. Patrick telefonunu kurcalıyordu. Victoria laptopunu çantasına koyup izin isteyip kalktı. Grup bir bir ayağa kalktı. Patrick paldır küldür odadan çıktı. Çıkmadan kısık sesle bir kaç küfür savurdu. Daniel,Victoria ve Ronald birlikte çıkıyorlardı ki Edward Ronald'a seslendi. Daniel ve Victoria çoktan tatlı bir sohbete başlamış Ronald'ın gittiǧini fark etmemişti bile.
"Patrick patavatsız,sersem biridir. Ne kadar uyum sağlarsınız bilemiyorum ama dikkat edin bu herifin ne yapacağı hiç belli olmaz. ’’
Edward haklıydı Patrick patavatsız ve sersem biriydi ama neden dikkat etmesi gerekiyordu ki. Daniel ve Victoria’ya yetişmek için hızlı adımlarla,bin bir düşünceyle koridorda ilerledi.
3.Bölüm
Net bir şey göremiyordu. Biraz yaklaşmaya karar verdi. Baş ucunda durmuştu. Sırtı kendisine dönüktü. Çırıl çıplak beden asfalt ile bütünleşmiş gibiydi. Eğilip yüzünü çevirdi. İrkilerek geriledi. Ayağı kaldırım taşına takıldı,sendeledi. Evet O’ydu. Prenses Monica. Küçük küçük böcekler, yılanlar, mikroorganizmalar cansız bedeni ele geçirmiş,görevlerini kusursuzca yerine getirmeye çalışıyorlardı. Ağzından giren yılanlar,burnundan çıkan iğrenç böcekler, patlak gözün akıntısı üzerinde gezinen sinekler, baş döndürücü koku. . . Bir ayrıntıyla ürperdi. Karın bölgesine dokunulmadıǧını fark etti. Su torbacıkları dışında belli belirsiz bir kızarıklık vardı. Doğruldu ve vücuda kazınarak yazılan notu gördü.’’ Başlangıç Noktası. SX-12-C’’ Korku tüm bedenine hakim olmasına rağmen incelemeye devam etti. Kusursuz çizgiler usta bir elden çıkmış gibiydi. Bir başka nokta dikkatini çekti. Tırnak araları. Küçük boşluklarda tek bir kan damlası yoktu. Tırnaklar, araya yerleştirilen cismin etkisiyle gerilmiş, et tırnaktan ayrılmaya başlamıştı. Ayağa kalktı. Etraf karanlıktı. Başını ellerinin arasına aldı. Bu iğrenç manzara midesini bulandırıyordu. Kusmuğu boğazına kadar gelip geri gitmişti. İkinci sefer sokakta yankı bulan yüksek bir böğürmeyle cesedin üzerine kustu. Kusmuğu notu tamamen kapladı. Ve o sessizlik içinde sırtına birinin dokunduğunu fark etti. Tir tir titreyerek geriye doğrulmuştu ki. . .
Çalar saatin rahatsız edici sesiyle uyandı. Saat 06. 00'yı gösteriyordu. Alarmı durdurdu. Kan ter içinde kalmıştı. Hâlâ rüyanın etkisindeydi. Lysa odaya girdi. Dün gece İtalya'da ki kız kardeşi Elizabeth'in kocası Doktor Jack Houlder'in kalp krizi geçirerek öldüǧü haberini aldığından beri uyuyamamıştı. Ronald ise gece dörtte günün yorgunluğuna yenik düşmüştü. Uyumadan önce saat 07. 15 İtalya uçağında Lysa'ya yer ayırtmış, havalimanına götürmek için alarmı kurmuştu. Zaman kaybetmeden banyo yaptı. Kahvaltı etmeden evden çıktılar. 25 dakika sonra Heathrow Havalimanı’na vardılar. Uçağın kalkış saatine uzun bir süre vardı. Bu yüzden soluǧu kafeteryada aldılar. Kafetarya iki düzine kadar masadan oluşuyordu. Şık, pahalı deri döşemeli sandalyeler masa ile uyum içindeydi. Kafetarya Japonyalı turistler ve çalışanlarla doluydu. Turist kafilesinin karşısındaki masaya oturdular. Oldukça kilolu bayan bir garson siparişleri aldı. Ronald bu arada internet üzerinden ayırttığı bileti almak için kafeteryadan çıkıp gişelere doǧru yöneldi. Uykusuzluğu gözlerindeki kılcal damarların kızarıklığıyla açıkça beliren gişe görevlisi yarı uyanık halde bileti uzattı. Ronald bileti alıp kafeteryaya geri döndü. Yerine oturmasıyla birlikte kahvaltı servisi garson tarafından yapıldı. Lysa tabağına pek dokunmadı. Ronald sadece çay içmekle yetindi. Ronald gidemediği için üzüntülü ve mahçup durumdaydı. Jack ile oldukça iyi anlaşıyor, zaman zaman birbirlerini ziyaret ediyorlardı. Jack’in oldukça iyi bir mizah anlayışıyla birlikte geniş bir genel kültüre sahipti. Birkaç anı belirdi zihninde sonra Lsya’ya,gidememe sebebini Elizabeth’e açıklamasını, soruşturma biter bitmez mutlaka geleceğini iletmesini istedi. Saat 07. 00'de İtalya uçaǧı yolcuları için anons yapıldı. Ronald beraberinde getirdikleri, Lysa'nın giyeceklerinin bulunduǧu valizi görevlilere teslim etti. Lysa'yı öpüp vedalaştıktan sonra Mini Cooper'ı ile eve doǧru yola koyuldu.
Eve varır varmaz hemen üstünü deǧiştirip ortopedik yataǧa yayıldı. Uyumaya ihtiyacı vardı. Dünki toplantıdan sonra eve geldiǧi gibi soruşturmayla ilgili dosyalerı gece yarısına kadar incelemişti. Olay yeri ve otopsi raporu, yüzlerce ifade, fotoǧraflar. . . Adli tabib 2 sayfadan oluşan bir rapor hazırlamıştı. En çok ilgilenip,incelediǧi rapor ve fotoǧraf yüzünden görmüştü belki de o kabusu. Evet rüya deǧil kabus olmalıydı. Ara verip uyumaya karar verdiǧinde, üstünü deǧiştirmiş, yataǧa uzanmıştı ki telefonla gelen haberle sarsıldılar. Ronald,Lysa'yı teselli etmekle geçirdi geceyi. Gözleri ve bedeni daha fazla direnememiş,alarmı kurduktan sonra uyumuştu. Şimdi tüm düşünceleri bir kenara bırakıp uyumaya çalıştı.
Dört saat kadar geçmişti ki uyandı. Kendine gelebilmesi için sert bir kahve hazırladı. Öncesinde ayaküstü bir şeyler atıştırdı. Telefonu çaldı. Pantolonunun cebinde, yatak odasındaydı. Arayan Patrick'di. İstemeye istemeye cevapladı. "Yeni bir şey mi var?" diye sordu.
"Fazlasıyla." sesi dinlemeye tahammül edilemeyecek bir tondaydı.
Ronald küfrü basmak istiyordu ama uzatmak istemedi. "Dinliyorum"
"Yeni bir ceset bulduk. Şuan olay yerindeyiz. Belki kaldırılmadan görmek istersin." Ronald çıldırmak üzereydi. "Belki!Adresi ver hemen geliyorum. "
Adresi yazıp telefonu kapadıtan sonra neredeyse bildiǧi tüm küfürleri Patrick'e giydirdi. Telefona gelen mesajı yeni görmüştü. Lysa'nın "Uçak az önce sorunsuz iniş yaptı. Benim adıma endişelenmene gerek yok. Seni seviyorum." mesajı 8 dakika önce yollanmıştı. Ronald ona karşılık bir mesaj yazıp yolladı. Evden çıkarken Daniel'i arayıp hemen hazırlanmasını söyledi.
MiniCooper'ını bir pizzacının önüne part etti. Daniel ile birlikte Patrick'i bulmak için kalabalığın arasına daldı. Geniş bir polis şeridiyle çevrelenmişti olay yeri. Resmi giyimli iki polis tarafından durduruldular. Patrick belirdi birden. Onları kalabalıktan kurtarıp kurbana doğru götürdü. Cesedin üzeri kağıtlarla kaplanmıştı. Çevreyi incelemeye başladı. Derme çatma marketler,küçük kafeler,2. sınıf elbise satan konfeksiyonlar ile tam bir varoş mahallesi görünümündeydi. Katil belki de bu yüzden burayı uygun bulmuştu. Çünkü çevredeki binaların hiç birinde kamera sistemi yoktu,ilk cinayetteki gibi.
"Olay yeri inceleme ekibi gelene kadar yani yaklaşık on dakikamız var. Elini çabuk tut."
Kağıtları bir kenara kaldırdı. Meraklı gözler cesedin bulunduǧu yere yoǧunlaştı. Cesedin yüzünü incelemeye başladı. Birden gördüǧü kabusu hatırladı. Ama işine yoǧunlaşması gerekiyordu.
"Kraliyet ailesinden mi?"
Patrick cesedin yanında bulduǧu cüzdanı eline almış karıştırıyordu.
"Hayır. Robert Wood. 21 yaşında yatılı bir kilise okulunda okuyor."
"Kilise mi?"
Patrick kilisenin öǧrenci giriş kartını gösterdi.
"Neden şaşırdın?"
Ronald omuz silkti. Gencin kollarında uzun süre önce yapılmış iǧne izleri görmüştü. Uyuşturucu kullanan bir rahip diye düşündü. Belki de sonradan dindar bir yaşamı seçip kendini dine adamış olabilir diye üzerinde pek durmadı. Daniel'de cesedi pür dikkat inceliyordu. Böyle önemli bir görevde olduǧu için kendini çok şanslı hissediyordu. Öte yandan olayın gizliliǧi nedeniyle arkadaşlarına anlatamadığı için kendi kendine söyleniyordu.
"Aynı şekilde işlenmiş. Hiç bir fark yok."
"Emin misin?" diye araya karıştı Ronald.
"Nasıl yani?"
"Önceki cesedi ne kadar ayrıntılı inceledin?"
"Her noktasına kadar hatta. . . " Ronald ters bir bakış attı. Patrick pişkin pişkin sırıtıyordu.
"Yaklaş."
Patrick tereddüt etti. Sonra eǧildi. Daniel'de eşlik etti.
"İzleyin."
Ronald çıplak elle ayak bileklerine dokundu. Saǧ işaret parmaǧını kaldırdı. Üzerinde kan ile yoğrulmuş yapışkan bir şey vardı.
"Öncekinde böyle bir şey gördün mü?" Patrick hayır anlamında başını salladı.
"Ne demek oluyor bu" diye araya girdi Daniel.
"Kesin bir şey söyleyemem otopsi raporunu beklemeliyiz."
"Şimdi de beni izleyin o zaman."
Patrick bulunduǧu yerden cesedi sırt üstü yatırdı. Cinsel organını bir gazete parçasıyla örttü. Meraklı gözler bir kez daha o noktaya yöneldi. Fısıldaşmalar gereğinden fazla yankı buldu.
Ronald bekliyordu bunu. Bir not daha bir kaç ayrıntı değişmişti sadece.
"Başlangıç Noktası. MN-19-C’’
"Artık gitsek iyi olur." Ekip gelmişti. Ronald son bir kez daha baktı. Kusursuz çizgiler.
Soluǧu Patrick'in ofisinde aldılar. Biraz sonra Edward ve Victoria'da kendilerine katıldı. Edward aynı takım elbiseyi giymişti. Victoria ise etek boyunu oldukça kısaltmış, derin göǧüs dekolteli bir bluz giymiş, cinsel arzuları kamçılayan kokular sürmüştü. Bunu Daniel için yaptığı ortadaydı. Patrick'te bunun farkına varmış gibi ikisini süzdü.
Edward konunun kendisini ilgilendirmediǧini ama her iki cinayet aynı şekilde gerçekleştiǧi için geldiǧini söyledi. Victoria laptopunu masaya koyup açma düǧmesine bastı. Bilgisayar klasik Windows açılş sesi eşliǧinde açıldı. Patrick kurban Robert Wood'un kimliǧini uzatıp gerekli bilgileri çıkartmasını istedi. Victoria çantadan bir kablo çıkartıp yazıcıya taktı. Bir kaç tuşlamadan sonra yazıcıdan gürültüyle tek sayfadan oluşan A4 bir kağıt çıktı. Patrick inceledi. Fazla bir bilgi yoktu. Ama okudu.
"Peki Prenses ile olan ortak yönleri ne ?" diye bir soru attı ortaya Daniel.
Ses yoktu.
Edward birden Patrick'in elindeki kaǧıda uzanıp aldı.
"Lanet olsun"
Masadaki gözler Edward'a yönelmişti.
"Okul." duraksadı bir an sonra devam etti. "Okul. Prenses Monica haftada 2 gün bu gencin de gittiǧi, Greenwich kilise yatılı okuluna giderdi. "
Daniel tekrar söz aldı. "Peki ya bunlar sadece bir tesadüfse"
Edward birden geriye doǧru yaslandı. Evet ya sadece bir tesadüfse. Ronald birden buz kesildi.
"Okulun adı ne dediniz?"
"Greenwich"
Daha önce nasıl düşünememişti. Greenwich başlangıç meridyeni, yani 'Başlangıç Noktası'. Katil 'Buradayım. Çözebilirsen yakala beni' diye oynuyordu. Peki diǧer kodların anlamı neydi? Koordinat olabilir miydi? Hayır olamazdı. Rakamlar eksik ve anlamsızdı. Neyse bulmuştu ilk şifreyi açıklamak için beyninde tasarlayıp söze girdi.
"Katil notta bize nerede bulunduğunu söylemiş. 'Başlangıç Noktası'. Katil kiliseyi bir çocuğun vaftiz töreniyle başlayan hayatı gene 'Başlangıç Noktası'nda bitiriyor. Başlangıç meridyeni kabul edilen Greenwich'ten bize dolaylı bir mesaj yollamış."
Ofisteki herkes hayranlıkla Ronald'ı izliyordu. Patrick bile. Daniel biraz tereddütte olduǧunu yüz hatlarından belli etmişti.
"Peki ya katil başlangıç meridyeninde bir yerden söz ediyorsa. "
Ronald konuşacaktı ki Victoria'nın sesi araya girdi. ’’Katil notta da dediği gibi ortak bir noktaya değiniyor. Kurbanların hepsini kapsayacak bir nokta. Bu nedenle Ronald'ın yaklaşımı oldukça mantıklı. "
"Peki nottaki geri kalan anlamsız yazı ve rakamlar?"
"Henüz bir fikrim yok ama onlar oraya sebepsiz yerleştirilmedi. Katil bizimle oynamak istiyor. "
"Onu elime geçirince oyunun nasıl oynandığını göstereceǧim." Patrick'in kuru cesaretine aldırış eden olmadı.
Sivil bir polis kapıyı tıklayarak içeri girdi.
"Efendim olay yeri ve otopsi raporları." elindeki dosyayı uzatıp kapıyı usulca kapatıp gitti.
Patrick biraz inceledi.
"Gene tek bir parmak izi yok."
"Otopsi raporunu uzatır mısın?" Patrick istemeye istemeye raporu Ronald'a uzattı. Raporun öncekinden tek bir farkı vardı.
"Güçlü bir yapıştırıcı bant. Yaraları sarmakta kullanılan. Flaster türü bir bant." Patrick ve Daniel neyden söz ettiklerini anlamıştı. Edwar ve Victoria için de kurbanın ayak bileklerinde gördükleri yapışkan maddeden söz etti.
"Ne yani katil önce kesip sonrada yarasını mı kapatmış?"
"Tam olarak bir şey diyemem ama öyle anlaşılıyor."
Okumaya devam etti. Bir ayrıntı daha gözüne takıldı. Kesilen damarlardan biri toplardamar diğeri atardamardı. Bunu söylemenin bir fayda sağlamayacağına kanaat getirdi. Kafası iyice karışmıştı. Raporu uzatırken Patrick'e uzatırken birden öylece dondu kaldı. Kağıdı tekrar çekip tarihe baktı.
'12. 04. 2011/Cumartesi' elini masadaki kalemliǧe uzatıp siyah keçeli kalemi aldı. Herkes ne yapacağını meraklı gözlerle izliyordu. '12' ve 'C' kalacak şekilde karalamaya başladı. Raporu masanın ortasına koydu. Yerlerinden kalkıp rapora bakmak için eǧildiler.
"Tarih"
Patrick bastı küfrü. Herkes şaşkın bir şekilde birbirlerine bakıyordu.
Geriye tek şifre kalmıştı. 'SX'
"Peki ya son şifre?" Ronald gülmekle yetindi. Her şey ucu kaçmış çorap söküğü gibiydi.
"Robert Wood yani 'R','W' " üzerine basa basa iki kere tekrarladı.
Avukat oldukça sabırsızdı. "İyi de şifre 'RW' deǧil 'SX' "
Daniel Ronald'dan devam etmek için izin istedi.
"Oldukça kullanılan bir şifreli yazışma yöntemi. Her harf kendisinden önce gelen harfleri temsil etmekte yani 'S' aslında 'R','X' ise 'W' yani Robert Wood'un baş harfleri. Önceleri mahkumlar arasında dışarıdaki iletişimde oldukça kullanılan bir yöntemdi ama sonraları farkına varılınca yeni şifreleme sistemleri üzerinde yoğunlaştılar. Şimdilerde ise çocuklar arasında dahi kullanılıyor."
Her şey yerine oturmuştu ama hâlâ katile dair en ufak bir ip ucu yok. Ronald kurbanın karnına yazılmış notun bulunduğu resimleri istedi.
"Başlangıç Noktası. MN-19-C’’
Boǧazını temizledi. "Yeni kurban 19 Nisan veya Haziran ayında katledilecek anlaşılan. Biz bu ay için ele almak zorundayız. Baş harfleri 'LM' olan öǧrenciler belirlenmeli. Bu yüzde şu okulu ziyaret etmekte fayda var fazla gürültü çıkarmadan."
Edward saatini kontrol etti. Ronald'a teşekkür edip elini sıktı. Patrick morarmıştı. Edward gelişmeleri kraliyet ailesine anlatmak üzere ayrıldı. Diğer dördü birlikte dışarı çıktılar. Daniel bir taksi çevirip Victoria ile birlikte ayrıldılar.
Patrick pişkin pişkin sırıttı. "Seninki aǧızının tadını biliyor. "Ronald aldırış etmedi. Arabaya bindiler. Kontağı çevirip arabayı çalıştırdı. Ana yola sapıp okulun yolunu tuttu.
4.Bölüm
Ronald arabayı güvenlik görevlilerinin bulunduǧu kulübenin önünde durdurdu. Kulübeden çıkan güvenlik görevlisi arabaya yanaşacakken Patrick büyük bir iftiharla cüzdanında bulunan polis kimliǧini çıkartıp adama uzattı. Görevli inceleme zahmetine girmeden içeride bulunan diǧer bir görevliye kapıyı açmasını söyledi. Kapı büyük bir gürültüyle yavaş yavaş açıldı. Ronald arabayı hareket ettirip açılan kapıdan dikkatli bir biçimde geçti. İçerisi minyatür bir orman görünümündeydi. Tellerle örülmüş koca duvarları kaplayan meşeler, çamlar ve dut ağaçları okulun ihtişamını bir kat daha arttırıyordu. Daha ileride gül bahçeleri, biraz ötede küçük bir süs havuzu, havuzun kenarında ise suya düşen yaprakları temizleyen, elbisesi tozlara bürünmüş, paçaları ıslanmaz bir adam vardı. Aǧaçları ve adamı geride bırakmış, arabasını okulun önünde ki boş alana park etmişti. Okulun mimari yapısı filmlerdeki şatolarla bire birdi. Okul iki bölüme ayrılmıştı. Ahşap kaplamalı,enine uzanan siyah pencereleri olan bir şatoydu. Ronald'ın dikkatini giriş kapılarının üzerinde ki tabela çekmişti. "Greenwich Yatılı Kilise & Rehabilitasyon Merkezi"
Patrick arabadan yeni çıkmış, pantolununu çekiştirmekle uǧraşıyordu.Uzun beyaz sakallı,siyahlara bürümüş bir kaç rahip önlerinden geçti. İkinci kapıdan takım elbiseli, uzun saçlarını toplamış bir adam gelip önlerini kesti. "Nasıl yardımcı olabilirim beyler ?" Patrick tekrar cüzdanından kimliǧini çıkardı. "Robert Wood'un ölümüyle ilgili bir kaç soru soracağız. Ayrıca yardımınızda gerekebilir."
"Tabi. İsterseniz odamda konuşalım.Bu arada adım Erick Johan." Elini uzatıp tokalaştılar. "Ben Patrick Wood.Bu da yardımcım Ronald Taylor." Ronald 'yardımcı' kelimesinden hoşlanmamıştı. Ama o da Erick gibi Patrick'e odaklanmıştı.
"Wood ?"
"Ah. Hayır hayır. Sadece benzerlik."
"Peki o zaman beni takip edin."
Nihayet okulun içine girmişlerdi. Dış cephenin aksine içerisi oldukça sade ve renksizdi. Rutubetli tavanlar, dökülmeye yüz tutmuş boyalar, soğuk koridor insanı ürperten bir tablonun desenlerini andırıyordu. Boş koridor boyunca ilerleyip saǧdaki merdiveni kullanıp 4. kata kadar gittiler. Bu arada Erick asansörü kullanamadıkları için elektrik kesintilerinden yakınıyordu. Erick'in odasının bulunduğu katta sınıflar yoktu. Sadece iki odadan ibaretti. İlk odanın kapısı aralıktı. İçeride bir çok temizlik malzemesiyle birlikte fotokopi makinesi ve bir masaüstü bilgisayar bulunuyordu. İkinci oda Erick'in odasıydı.Kapıya "Müdür" yazılı bir A4 kaǧıt yapıştırılmıştı. Odaya girdiler. Ronald kısaca bir göz gezdirdi. Odada Küçük bir kitaplık, bir kahve makinesi, su sebili ve koyu kahverengi masanın üzerinde duran siyah bir laptop vardı. Erick kahve makinasını çalıştırıp misafirlerin masasının önüne yerlerleştirilmiş sandalyelere oturmalarını işaret etti. Açık olan pencereyi kapatan Erick bel aǧrılarını azaltan ortopedik koltuǧuna oturdu.
"Size nasıl yardımcı olabilirim?"
"Okuldan biraz söz etmekle başlayabilirsiniz mesela" diye yanıtladı Ronald Patrick'e fırsat vermeden.
"Okul 1983'te faaliyete girdi. 2008'e kadar sadece kilise olarak eğitim veriyorken Eylül 2008'de rehabilitasyon merkezi açıldı. Okul iki bölüme ayrıldı. Büyük bölüm kilise okuluna, bulunduǧumuz bölüm ise bize tahsis edildi. 14 uzman öğretmen kadromuz var. Şimdilik 108 hastamız var."
Kahve makinesi sarsılarak kaynıyordu. Erick kapatma düǧmesine basarak kahveleri hazırlayıp misafirlerine sundu.
"Şimdilik?" diye sordu Patrick kahvesini alırken.
Erick tekrar masasına döndü. "Evet. Aileler ikinci cinayetten de haberdar olursa büyük bir kargaşa yaşanmasından korkuyoruz. Prenses haftada iki gün terapilere gelirdi. Roberth ise yurtta kalan,yatılı öğrencilerimizdendi."
"Prenses terapilere mi geliyordu ?" diye sordu Ronald biraz şaşırarak. Prensesin yardım amaçlı ve dini öǧretiler için geldiǧini düşünmüştü.
"Öncelikle derslerimizden söz etmem gerekirse diǧer terapi merkezlerinden farkımız gelen hastaların sorunları dini niteliklerle birlikte çözmek istemeleri. Bu yüzden ortak çalışıyoruz kiliseyle. Açıkçası hastaların çoǧu aile baskısı sonucu burada. Tabi ilk başta oldukça zorlanıyorlar fakat alışmaları uzun sürmüyor." soru bekliyormuş gibi misafirleri yokladı.
Ronald kahvesine dokunmamış pür dikkat Erick'i dinliyordu.Soǧumaya başlamış kahvesinden bir yudum aldı."Prenses ve Robert hakkında biraz bilgi verir misiniz?"
"Hastalarımızın bilgisini kesinlikle paylaşmıyoruz fakat bu kez durum farklı." ayağa kalkıp kitaplığın alt bölmesinden iki küçük dosya çıkardı.
"Monica Windsor. Tanı:Nemfomani"
Patrick tekrarladı. "Nemfomani?"
Ronald, Patrick gibi birinin bunu bilmemesine şaşırmıştı. "Kadınlar için kullanılan seks bağımlılığının diǧer adı" diye yanıtladı.
Patrick'in yüzünde gene o sinsi ve sinir bozucu gülümseme belirdi.
"Evet Bay Taylor'ın dediǧi gibi prenses bir seks baǧımlısıydı. Terapiye kendi isteǧiyle başladı. Basının dikkatini çekmemek için haftada 2 gün gelip seanslara katılıyordu. Tedavilerimiz oldukça uzun sürebiliyor. O ise ölümünden sadece 2 ay önce başlamıştı."
Soru işaretleri Ronald'ın beyin hücrelerini kemiriyordu. "Herhangi bir düzelme gözlemlediniz mi?"
"Nemfomani için çok uzun bir tedavi süreci gerekiyor. Prenseste bu sebeple herhangi bir deǧişiklik yoktu. Eskiye oranla daha sakindi. Ama duygu ve isteklerini kontrol altına alamamıştı. "
Ronald cesedi ve adli tabibin 2 sayfalık raporunu düşündü. Cesette hiç bir sperm bulgusuna rastlanılmamıştı. "Aceba kendi cinsi tarafından öldürülmüş olabilir miydi? Ama neden ?" düşüncesinin hiç bir temele dayandıramıyordu. Hem ortada başka bir cinayet daha vardı. Katil aynı, kurbanlar farklıydı. Katil belki de Robert'in sevgilisiydi ve Monica ile Robert'i yatakta basıp ikisini öldürmüştü. Ama cinayetler 1 ay arayla işlenmişti. Ya katil kurbanları öldürüp bir su havuzunda muhafaza ettiyse ve bir ay ara ile cesetlerden kurtulduysa? Hayır bu olamazdı çünkü 3. notta yeni kurbanın ismi verilmişti. Ayrıca bu kadar profesyonel cinayet işlemek bir anda olacak şey değildi. Bu da baştan beri boş olan teorisini çürütüyordu.
İkinci dosyayı açtı.
"Robert Wood. Tanı:Uyuşturucu bağımlılığı" Ronald cesetteki iǧne izlerini ve öǧrenci giriş kartını hatırladı. Kilise okulu giriş kartıydı. Ama Robert rehabilitasyon merkezinde kayıtlı durumdaydı.
"Hastalarınız için çıkardığınız kimlik kartları var mı? Girişte herhangi bir sorunla karşılaşmamak için."
"Kilise öğrencileri için çıkarılan kartlarından veriyoruz. Hem hastalar üzerinde 'Rehabilitasyon' yazan kimlikleri 'Kilise' ye tercih ederler."
Kahveler bitmişti. Erick kahveleri tazeledi.
"Şimdi asıl gelme amacımızdan söz edelim." Erick dinliyorum anlamında başını salladı.
"Bay Johan öǧrencileriniz daha doǧrusu hastalarınızın ölümünde ilginç ve birbirine benzeyen unsurlar var. Cinayetlerin aynı kişi veya kişilerce işlendiǧine hiç kuşku yok. Katil her seferinde kurbanların üzerinde şifreli bir not bırakıyordu. Bizler bu şifreleri çözdük ve bizi buraya getirdi."
Ronald şifreli notları fazla derine inmeden anlattı. Erick pür dikkat dinliyordu.
"Robert'ın vücuduna kazılmış olan isimi bulmamız için bize yardım etmeniz gerekiyor. Tüm öǧrencilerin isimlerine ihtiyacımız var."
Erick bekleme modundaki bilgisayarı açtı. Bir kaç tıklamadan sonra masanın altında bulunan yazıcı çalışmaya başladı. Sadece isimlerden oluşan 7 sayfa çıktı. Ronald kendisine uzatılan kağıtları alıp masaya koyarken bardağındaki son yudum kahveyi de bitirdi. Erick'ten telefon numaralarını istediler. Kendileride bir kaǧıda numaralarını yazdılar. Erick onları kapıya kadar geçirdi. Ronald arabayı çalıştırırken içini birden bir korku havası kapladı. Okulun penceresinin birinde karanlıkta kendisini izleyen birini gördü. Hayal görmüş olabileceǧini düşündü.Hayır artık emindi orada biri vardı. Korku uyandıran mimari yapıyı geride bırakıp ilerlediler. Çıkış kapısına yaklaşırken bir şey daha fark etti: Okulun güvenlik kameraları yoktu.
Daniel'i aradı. Victoria'yı da alarak Patrick'in ofisine gelmelerini söyledi. Yolda Edward, Ronald'ı arayarak kraliyet ailesinin memnuniyetini dile getirdi. Yarım saat sonra herkes ofisteydi. Ronald isim listesini çıkartıp Daniel'e uzattı. Victoria ile birlikte kaǧıtlarda koda uyan isimleri aramaya başladılar. Koda uygun 2 isim buldular. "Lucas Martin" ve "Luis Morgon" adında iki erkek. Victoria ikisi hakkında kimlik bilgileri dışında hiç bir şey bulamadı.
Asıl sorun şimdi nasıl hareket edecekleriydi. Bir ceset daha görmeye tahammül edemezlerdi. Ronald telefonunu çıkartıp Erick Johan'ın verdiği kartvizitdeki numarayı tuşladı. Telefon üçüncü çalışta açıldı.
"Alo"
"Bay Johan ben Ronald Taylor."
"Biliyorum Bay Taylor numaranızı kaydetmiştim."
Ronald bir süre bekledi. "Luis Morgon ve Lucas Martin hakkında bilgiye ihtiyacımız var."
Erick soǧuk kanlı bir duruş sergiliyordu. "Biraz bekleyin lütfen." seslerden anlaşıldığına göre Erick sabahki dolabı karıştırıyordu.
"Luis Morgon İspanyol asıllı vücudundan kesici aletlerle parçalar koparan, kendisinden başka hiç kimseye zararı dokunmayan hastamız. 1 yıldan fazladır tedavi görüyor. Büyük oranda iyileşmiş durumda. Hastalarımıza tahsis ettiǧimiz yurtta bizlerle beraber kalıyor."
Birinci dosyayı yerine koyup ikincisini açtı. "Lucas Martin sosyopat bir uyuşturucu baǧımlısı. Bir yetiştirme yurdunda büyümüş. Ailesi hakkında hiç bir bilgi yok. Geldiǧi günden beri hiç kimse ile konuştuğunu görmedim. Bir kaç kez konuşmayı denedim ama aǧzından tek bir kelime bile alamadım. Ayrıca o da yatılı kalıyor."
"Yurdunuzda iki kişilik boş yer var mı ?"
Ofistekiler Ronald'a şaşkın ve meraklı yüz ifadeleriyle bakıyorlardı.
"Anlayamadım ?"
"Neyse Bay Johan oraya gelince anlatırım. Şimdilik hoşçakalın."
Ronald cevap beklemeden telefonu kapattı. Erick ile arasındaki telefon konuşmasını, yeni kurbanlar hakkındaki bilgileri anlattı.
Patrick ters ters baktı. "Peki şu 'İki kişilik boş yer' ?"
"Katil madem oyun oynamak istiyor bizler de oyuna dahil olacaǧız. Eğer o bize gelmiyorsa biz ona gideriz."
"Ama..."
Ronald Patrick'in sözlerini tamamlamasına zaman tanımadan ayağa kalktı.
"Hadi gidiyoruz."
Hava iyice kararmıştı. Saat 18.24'ü gösteriyordu. Patrick garaja girerken Ronald'a yanaştı. Kıvrak bir hareketle kolundan yakalayıp duvara dayadı. Patrick'in bu kadar kuvvetli olduǧunu tahmin etmemişti.
"Bana bak dedektif ! Eǧer bir daha benden habersiz tek bir şey yaparsan bu kolunu omuzundan söker başka bir yerine sokarım. Beni anladın demi."
Ronald çaresizce başını salladı. Patrick kolunu bıraktı. Acısını belli etmek istemediǧi için hiç bir şey olmamış gibi arabaya bindi. Patrick buruşmuş sigara paketinden bir sigara çıkarıp yaktı. Ronald kontağı çevirdi. Aklına avukatın söyledikleri geldi. Evet bu adama dikkat etmeli,her an tetikte olmalıydı. Artık gitme zamanıydı.
5.Bölüm
Güvenlik kulübesinde duraklayana kadar tek kelime etmediler. Giriş kapısını geçtikten sonra Ronald planı Patrick'e anlattı. Arabayı daha önceden park ettikleri yerin karşısındaki küçük, sarı blok önünde durdurdu. Ronald'ın üzerine, ilk sefer ki gibi bir huzursuzluk çöktü. Çevreye, toprakta rüzgarla sürüklenen çalılar dışında sessizlik hakimdi.Erick kendilerini karşılamaya gelmemişti. Birlikte giriş kapısından girdiklerinde elektik sorununun çözüldüǧünü fark ettiler. Asansöre tereddütle de olsa binip kırmızı renklerle aydınlatılmış "4. kat" düǧmesine bastılar. Asansör, zincir şakırdamalarıyla 4. kata vardı. Koridor göz kamaştırıcı bir aydınlıktaydı. Erick'in odasının kapısı aralıktı ve içeride kimse yoktu. Ronald Erick'i arayıp odasında kendisini beklediklerini söyledi. Erick yurtta olduǧunu beş dakika içinde geleceǧini söyledi. Oda da dolandılar bir süre. Dosyalara bakınıp, duvarın sağ üst köşesindeki haritayı inceledikten sonra balkona geçtiler.
"Dikkat ettin mi?" dedi Patrick suskunluğunu bozarak.
"Neye ?"
"Geldiǧimizde elektrikler yoktu hatırlıyor musun ?"
Patrick ne demeye getiriyordu.
"Evet."
"Peki bize sıcak kahveleri ve bilgisayardan çıkardığı isim listesini nasıl verdi dersin ?"
Ronald hiç dikkat etmemişti. Dönüp kapı aralığından odaya baktı. Umursamadan balkona dönerken sol köşede siyah ve gri renklerin hakim olduǧu küçük bir jeneratör gözüne takıldı.
Jeneratörü işaret etti. "Şununla olabilir mesela."
Patrick bakıp omuz silkti. Bu arada Erick günlük elbiseleri giymiş, resmiyetten uzak bir şekilde odaya girdi. Erick'in geldiǧini gördüklerinde içeri girip balkon kapısını kapatarak sabahki yerlerine oturdular.
Erick'in yüz hatları gerilmiş, göz kılcal damarları kızarmaya başlamıştı. Ama gözlerinde yorgunluǧu bastıran bir merak havası vardı.
Ronald direk konuya girdi. "Ben ve benimle birlikte burada kalacak asistanım için bir yer ayarlamanız gerekiyor."
Erick hâlâ aynı yüz ifadesiyle Ronald'ı süzüyordu. Ronald konuya paldır küldür girmesinin yanlış olduğunu biliyordu ama neden konuya böyle başladığını gerçekten bilmiyordu.
"O zaman baştan alalım.Erick, önceden de söylediǧimiz gibi katilin notuna uygun iki öǧrencin var. Lucas Martin ve Luis Morgon. Öncelikle öǧrenci ve ögretmenlerin bilgilendirilmesini düşündük ama bunun nasıl bir kaos çıkaracağı ortada. Ayrıca katilin burda olmamızdan haberdar olması ayrı bir sorun teşkil edecektir. Katilin kurbana gelmesini beklemekten başka yapabileceǧimiz bir şey yok."
Ronald duraksadı. Ya katil zaten okulda olduklarını biliyorsa. Bu düşünce kendisini rahatsız etmişti.
"Peki okulumda fark edilmeden nasıl hareket edeceksiniz ?"
"Okulda kaç hademe bulunuyor?"
"İki."
"Birini izne ayırmanız gerekiyor."
Erick'in kafası karışmıştı.
"İki kişi olduǧunuzu söylüyorsunuz ama bir hademeyi yollamamı istiyorsunuz?"
"Evet çünkü iki hademelerin birden izne ayrılması dikkat çeker. Bu yüzden ben giden kişinin yerine geleceǧim. Söz ettiǧim asistanım ise bir hasta olarak gelecek. Böylece kurbanlarla ilişki kurup daha yakından izleyebilme imkanımız olacak."
Erick iyice gerilmişti. Ronald bunu fark etti.
"Endişenizi anlıyorum fakat bundan başka çaremiz yok. Ya katile gideriz ya da cesetleri toplaya devam ederiz."
"Peki birlikte gelmenizde şüphe çekmeyecek mi?"
"Onu da düşündüm. Asistanım, adı Daniel yarın burada olacaktır. Ben ise iki gün sonra geleceǧim."
"Peki o zaman yarın bekliyorum."
"Son bir soru."
"Evet?"
"Böyle büyük bir okulda kamera sistemi kurmamanız ilginç."
Erick tebessüm etti.
"Bay Taylor duvarları gördüğünüzü varsayıyorum. 2 metreye yakın bir yüksekliǧi var. Diyelim ki biri bir şekilde duvara çıkmayı başardı. Ama o tel örgülerini geçmek imkansız. Ayrıca güvenlik görevlilerinin devriyeleri var."
Ronald güvenlikçilerin rahatını bozmayacaklarını, sadece ön tarafı kontrol ettiklerini tahmin edebiliyordu.
Erick kapıya kadar geçirdi onları. Ardından okulun saǧ tarafında ağaçlarla çevrili olan yurda doğru yol aldı.
Ronald camı indirip serin havayı ciǧerlerine çekti. Patrick bir sigara yaktı. Dışarıda telefonla konuşan kısa boylu güvenlik görevlisi arabayı görür görmez içerideki arkadaşına kapıyı açmasını söyledi. Ronald görevleyi selamlayıp ana yola saptı. Patrick'i isteǧi üzerine merkeze bırakıp eve gitti. Kapıyı açıp salona doğru gitti. Saat 21.47'yi gösteriyordu. Lysa'nın yokluğu fark ediliyordu. Ev gereǧinden fazla sessizdi. Telefonu çıkartıp Daniel'i arayarak olanları bir bir anlattı. Daniel can kulaǧıyla dinlemişti. Adresi Daniel'e verdi. Giderken beraberin de bir kaç elbise götürmesini söyleyip telefonu kapadı. Elbiselerini deǧiştirip boş yataǧa uzanırken bir kez daha Lysa'nın yanında olmasını diledi.
Sabahın ilk ışıkları odaya süzülürken uyandı. Mutfağa gidip güzel bir kahvaltı yaptı. Ani bir kararla Daniel'i arayıp okula gidip gitmediǧini sordu. Henüz gitmemişti. Ronald hazırlanmasını, birazdan gelip kendisini alacaǧını söyledi. Ronald Daniel'i evden aldıktan sonra merkez binası kavşağına sapıp binanın sol köşesinde ki büfenin önünde durdu. Daniel'i arabada bırakıp Patrick'in bürosuna çıktı. Biraz sonra geldi. Daniel hiç bir şey sormadan yola koyuldular. Ronald güvenlik kulübesinin yüz metre önünde arabayı durdurdu. Belinde bulunan Glock 26 tabancayı çıkartıp Daniel'e uzattı.
"Sakın müdüre belli etme.Hayati bir tehlike olmadıkça kullanmaya kalkışma."
Daniel uzatılan tabancayı alıp beraberinde getirdiǧi, elbiselerinin bulunduǧu çantaya koydu.
"İki gün sonra geleceǧim."
Daniel arabadan çıkıp spor çantasını sırtına geçirdikten sonra kulübeye doǧru gitti. Ronald bu arada Erick'i aradı. Güvenliǧi aramasını, Daniel'in sorun yaşanmadan kapıdan geçirilmesini istedi.
Ronald silah meselesini Erick'e anlatmaktan çekinmişti. Böyle bir durumu kabul etmeyeceǧi kesindi. Öte yandan Patrick savcılıktan izin çıkartabilirdi fakat bunun Erick ile olan münasebetlerine bir mesafe koyacaǧından endişeleniyordu. Düşüncelerinden sıyrılıp telefonundan Avukat Edward Brown'u arayarak olayla ilgili gelişmeleri bildirdi. Bir kez daha Ronald'ı tebrik edip övgüler yaǧdırdı. Bir kaç dava nedeniyle uzak kalmıştı ekipten.Telefonu kapatıp arabayı geldiǧi istikamete doğru döndürerek gazı kökledi.
Daniel'in üzerini sarı saçlı,uzun burunlu, kilolu, saǧ kolunda ejderha dövmesi olan güvenlik görevlisi aradı. Çantasındakileri çıkartmasını istedi. Daniel karşı çıktı. Dün geceden beri uyumamış görevlinin sinirleri iyice gerilmişti. Diǧer bir görevli içeriden çıktı. Daniel yumruǧunu sıktı. Diǧer görevli ortamı yatıştırmak için konuşuyordu. Daniel vücudunun üstünlüǧünü göstermek adına vücud kaslarını iyice gerdi.
Bu sırada Erick geldi. Daniel'in içeri getirmesini istedi. Görevlileri de azarladı. Daniel'i alıp yurtta hazırladıkları odaya yerleştirdi. Oda oldukça genişti. Üç yataklı, her yatağın kenarında küçü bir sehpa, sehpanın üzerinde küçük bir su bardaǧı vardı. Sol tarafta ise duvar ile uyumlu beyaz üç dolap duruyordu. Duvarlar gri ve beyaz tonlarla boyanmıştı. Açık pencereden gelen temiz hava perdeleri dalgalandırıyordu. Daniel elbiselerini dolaba yerleştirip kendisini bekleyen Erick ile birlikte okula doǧru ilerlediler. Lucas Martin'e iletişime geçmenin imkansız olduǧu açıktı. Bu yüzden Luis Morgon'un bulunduǧu vücudlarına zarar veren hastaların bulunduğu sınıfa gitmek zorundaydı. Öncesinde bir hazırlık gerekiyordu ama. Erick'in odasına geçtiler. Erick ilk yardım çantısını masaya koyup içerisinden sargı bezi ve flaster bant çıkardı.
"Kolunu uzat."
Daniel'in kolunu kavrayıp sargı bezini sardı.Üzerini flaster bantla sıkıca kapadı.
"Soran olursa dişlerinle kolundan parçalar koparıyorsun. Açmanı isteyebilirler. Deǧil açmak dokunmalarına dahi izin verme. Kimseyle konuşma. Luis'i uzaktan,dikkat çekmeden izle. Ayrıca korkmana gerek yok hastalar kendilerinden başka kimseye zarar vermez. Bir nevi Mazoşist."
"Peki."
Eşyaları yardım çantasına yerleştirip tekrar yerine koydu.
2. kata inip soldan dördüncü sınıfın kapısını tıkladılar. Uzman öğretmen dışarı çıktı. Yeni öǧrencisiyle tanıştı. Erick geri dönüp gözden kaybolunca sınıfa girdiler. İçerisini klasik derslikler olarak hayal etmişti ama karşılaştığı tablo bambaşkaydı. Oldukça geniş olan sınıfta masaların yerine tek kişilik on yedi koltuk vardı. Bunlardan bir tanesi kendisi için ayrılmıştı. Duvarda büyük dokumatik bir ekran vardı. Sağ alt köşesinde kablolar ile bilgisayara baǧlanmıştı. Yer ise klasik fayanslarla döşenmişti. Daniel sınıfa girer girmez hayran dolu bakışlar ve bir kaç kıskanç bakış kendisini karşıladı. Sınıfta dokuz erkek, yedi kız vardı. Daniel boş koltuǧa oturdu. Oldukça rahat bir koltuktu.
Sarışın, düzgün fiziǧi öne çıkan, topuklu ayakkabısının ritmik sesi sınıfta yankılanan hoca koltuǧun kenarına dikiliverdi.
"Baylar, bayanlar aramıza yeni bir arkadaş daha geldi. Christopher Bower. Seni tanıyalım istersen Chris. Chris dememde bir mahsur yoktur umarım."
Yeni bir isim olarak bunu seçmişti.
"Bir mahsuru yok." diye geçiştirdi.
"Ben de Valeria Pavlov.Bize hikayeni anlatmak ister misin?"
Daniel bu soruyu hesaba katmamıştı. Sessizce başını eğdi.
"Peki o zaman Chris ne zaman istersen bizler dinlemeye hazırız."
Daniel çevresine bakmıyordu ama hâlâ üzerinde meraklı bakışların olduğunu hissediyordu.
Biraz sonra başını kaldırıp 'arkadaşlarını' süzdü.
Çoğunun yüzlerinde ve ellerinde kabuk baǧlamış yara izleri vardı. Başta oturan kırmızı hırkalı kız saçlarını kazıtmıştı. Boynundaki morluklar silinmeye yüz tutmuştu. Sol tarafında pijamalarıyla oturan on sekiz yaşlarındaki erkeǧin el ve ayak parmaklarının çoğu sargı içindeydi. Yaralarıyla uğraşıyordu. Aceba Luis hangisiydi ?
Sınıftaki diǧer kişilerin garip bedenlerini incelerken Rus öğretmenin bir cümlesi kulaǧında yankılandı.
"...diyebiliriz. Peki Bay Morgon sizin bu konudaki düşünceleriniz neler ?"
"Söylediklerinize katılıyorum. Ekleyecek bir şeyim yok." diye geçiştirdi.
Orta bölümde 3. sıradaki lacivert koltukta oturuyordu. Omuzlarına kadar uzanan saçlarından başka bir şey göremiyordu. Terapi bitinceye kadar Luis Morgon'u izledi. Bir kez olsun arkasına dönmedi. Hatta bir ara o kadar hareketsiz kalmıştı ki Daniel ölmüş olabileceǧini bile düşündü.
Nihayet terapi son bulmuş, yemek vakti gelmişti. Zemin katta bulunan geniş yemekhaneye indiler. Otuzdan fazla yemek masası vardı. Daniel üç bölmeden oluşan yemek kabını eline alıp yemek doldurması için aşçıya uzattı. İşin bıkkınlığıyla kabın birinci bölmesine pilav, ikinci bölmesine bezelye, üçüncü bölmeye ise bir adet elma koyup geri verdi. Boş bir yemek masasına oturup Luis'i aramaya koyuldu. İşte oradaydı. Boyası silinmeye yüz tutmuş pencerenin köşesindeki masada sırtı dönük tek başını oturuyordu. Sınıfta ön sırada oturan saçlarını kazıtmış olan kız beresini kafasına geçirmiş, elinde yemek kabıyla karşısına oturdu. Yüzü oldukça temiz ve güzeldi. Tatlı bir tebessümle Daniel'e elini uzattı.
"Aramıza hoş geldin. Ben Elizabeth."
Daniel kendisine uzatılan eli sıktı.
"Chris."
Kolunu işaret ederek "Görebilir miyim?" dedi.
Daniel beraberinde getirdiǧi ince hırkasını giydi.
"Bu konuda konuşmak istemiyorum."
"Özür dilerim."
Yemek sırasında sürekli Luis'i izliyordu. Elizabeth bunu fark etti.
"Emin ol görmek istemezsin."
"Anlamadım."
" 'Yüzsüz' derler. Yüzünü görenler günlerce yemek yiyemiyor. Kiliseden bir kaç öǧrenci dışında buradaki hiç kimseyle konuşmaz."
Daniel'in merakı daha da arttı. Yemekler bitmiş, herkes bahçedeki avluda toplanmıştı. Kilise okulu ve hastalar arasında bir tel örgü vardı. Daniel ve Elizabeth bir aǧacın altında oturdu. Çevrede yüzlerce insan vardı. Kimisi kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor, kimisi birbirini çekiştiriyordu.
"Hiç saldırgan hasta yok mu?"
"Görmek istiyor musun?"
"Evet."
Ayaǧa kalktıktan sonra elini uzattı. "Gel benimle." Aǧaçlık alana girip yüz metre sonra bir çalıya dayandılar.
"Fazla yaklaşmasak iyi olur."
Daniel başını kaldırıp biraz ilerideki tel örgünun arkasındaki hastalara doğru baktı. Mavi elbise giymiş on iki görevli denetiminde beyaz elbiseli, elleri arkadan baǧlı on sekiz hasta vardı. Görevliler yerde sürünen, kafalarını parçalarcasına duvara vuran hastaları çekiştiriyordu.
Daniel tam dönecekti ki tellerin bir ucunda bulunan siyah elbiselere bürünmüş, yirmili yaşlarda birini, diǧer tarafında ise Luis'i gördü. Elizabeth'i dürttü.
"Luis ile konuşan kim ?"
Elizabeth oldukça kısık bir sesle yanıtladı.
"Şu söz ettiǧim kilise öǧrencilerinden biri. Tek bildiǧim adı Jeffrey, oldukça iyi anlaşıyorlar."
"O bölümde ne işi var peki ?"
"Gönüllü öǧrenciler."
"Gönüllü öǧrenci ?"
"Kilise öǧrencileri gönüllü olarak saldırgan hastalara gördüğün şu görevliler nezaretinde bir nevi terapi dersi veriyor. Ayrıca bulunduğumuz bölüme de geliyorlar. Genel olaral dini konularda konuşuyorlae. Hadi artık gitmemiz gerek."
Elizabeth eǧildi tekrar.
"Biraz daha bekle."
Daniel'in aklında bin bir soru vardı. Aceba Jeffrey katil olabilir miydi ? Kurbanlara yaklaştıktan sonra istediǧi yere götürebilirdi belki. Kafası karışıktı. Bu sırada Luis Daniel'in bulunduǧu yöne doǧru bakmaya başladı. Daniel'i görmemişti. Ama daha kötüsü Daniel,bulunduǧu yöne bakan,saçlarını geriye atmış yüzü gördü. Yüzü yara, irin, leke ve sivilcelerle doluydu. Göz etrafındaki etlerin derin kesiklerindem dolayı gözleri yerinden fırlamış gibi görünüyordu. Hemen Elizabeth'i elinden kavrayıp kaldırarak düşe kalka koşmaya başladı. İlk oturdukları ağacın altında soluk aldılar.
"Ne oldu. Bir şey söylesene yoksa seni gördü mü ?"
"Hayır."
Cebinden bir peçete çıkartıp alnında biriken teri temizledi."Emin misin?"
Daniel başını salladı. Bu arada önlerinden geçen iki hastanın kollarındaki iǧne morluklarını görünce Lucas Martin'i hatırladı. Lucas'ı sormanın dikkat çekeceǧi düşüncesiyle sormaktan vazgeçti. Ama hâlâ gördüǧü yüzün etkisindeydi. Tabiki korkmamıştı sadece o yüzü görünce o hale nasıl geldiǧini düşündükçe kendini kötü hissediyordu.
Sınıfa tekrar girdiler. Yeni bir uzman hoca geldi. Daniel'e klasik tanışma sorularını sordu ona da aynı cevapları verdi. Son saate kadar beynini kemiren sorulara cevap aradı. Elizabeth'in sık sık kendisine baktığını bile fark etmemişti.
Günün yorgunluǧu bedenine çökmüştü. Odasına girdi ve Erick'in verdiǧi anahtarla kapıyı kilitledi. Önce Ronald'ı arayarak bugün gördüğü, başına gelen her şeyi an