1.Bölüm
Sıcak kahvesinin ağır kokusu arabasına yayılmışken Northwest’in 4. Sokağına sapan Ajan Albert Scott FBI’ın Washington’daki ofisinin otoparkına arabasını park ederek 3. kattaki ofisine gitmek üzere asansöre bindi. Asansör aynasından yüzünü incelerken bir sivilcenin burnunun sol üst köşesinde belirdiğini fark etti. Aynadan biraz daha uzaklaşarak kendini incelemeye başladı. Orta boylarda, esmer, burnu normalden büyük, uzun bir alın ve ince bir çeneye sahip karikatürden fırlamış bir karakteri andırıyordu. Asansör kapısı uyarı sesiyle birlikte açıldı. Albert adımını atar atmaz karşısında Ajan Sarah Myers’in somurtkan ve bir o kadar da sinir bozucu simasıyla karşılaştı. Aslında Sarah teşkilatın en güzel kadınlarından biri olarak gösteriliyordu. Esmer, uzun saçlı, ince burunlu ve ihtişamına ihtişam katan masmavi gözler… Ama bunlara rağmen Albert Sarah’a karşı en ufak bir ilgi dahi duymuyordu. Tabi bu Albert’e karşı Sarah içinde geçerliydi. Yaklaşık 4 yıldır aynı ekipte olmaları bile bir şeyi değiştirmemişti.
‘’Sabahtan beridir sana ulaşmaya çalışıyorum! Telefonlarınıza ne zamandan beridir cevap vermemeye başladınız Bay Scott?’’
Albert elini cebine attı ve telefonunu evde unuttuğunu fark ederek kendince birkaç küfür savurdu.
‘’Neyse. Gidiyoruz.’’ diyerek Albert’in asansörden çıkmasına izin vermeden kendisi de asansöre bindi.
Asansörden inerlerken Sarah’ın topuklu ayakkabısının ritmik sesiyle Albert’in 2013 model Buick’ine binerek yola koyuldular.
‘’Ne var elimizde?’’
‘’70’li yaşlarda erkek bir ceset.’’
Albert dönerek Sarah’ı süzdü.
‘’Beni bunun için mi bekliyordun yani ?’’
Sarah umursamaz bir tavırla sokaklardaki insanlara bakarken bir yandan da Albert’in sorularına cevap veriyordu.
‘’Davayı bize vermişler. İtirazın varsa Thomas’ın kıçını yalayıp seni yeni bir davaya atamasını isteyebilirsin .’’
Albert omuz silkti.
‘’Roy şuanda olay yerinde ve cesette garip bir şeyin olduğunu söyledi.’’
‘’Ne gibi?’’
‘’Bende bilmiyorum. Gidince öğreniriz.’’
Yol boyunca ilerleyen Albert Northwest’in 14. Sokağının bitiminde Southwest Otobanı’na saparak ilerlemeye devam etti. 12 km. kadar sonra güzergahını güneydoğuya çevirdi. Arabayı Washington Kanal Park’ın otoparkında polis kontrolündeki yetkililerin araçlarının bulunduğu bölüme park etti. Tel örgülerle çevrili, oldukça ferah ve yer yer bodur ağaçlıkların olduğu otoparkın sol tarafından büyük bir kalabalık vardı.
Kendilerini sigara tiryakisi, oldukça şık giyinen, şapkasını vücudunun adeta bir organı gibi olan, siyahi Roy Hughes karşkıladı. Sigarasından son bir fırt çekip topuğuyla ezdikten sonra arabaya doğru koşarak Sarah’a şirin görünmek adına kapısını açtı. Sarah umursamaz bir tavırla teşekkür dahi etmeden kalabalığı yarıp ilerledi.
‘’Bunun derdi ne dostum?’’
‘’Kadınların derdinin olmadığı tek bir gün mü var Roy.’’
‘’Canın cehenneme. Hadi takip et beni, ilgini çekeceğini düşündüğüm bir şeyler var.’’
Roy ve Albert meraklı kalabalığı yararak olay yerine doğru ite kaka ilerlediler. Kalabalığı geride bırakarak polis şeridini geçip yerde bulunan cesede yanaştılar.
Roy polis memurunun elindeki cüzdanı alarak içerisindeki kimlik kartını çıkardı.
‘’ Michael Foster. 74 yaşında. Doğum yeri Florida.’’
Roy olay yeri inceleme ekibinin gelmemesinden ötürü cesedin üzerine örttükleri örtüye kaldırarak kurbanın göbek deliğine kadar sıyırdı. Bu arada cesedin gün yüzüne çıkmasıyla birlikte kalabalıkta büyük bir uğultu yankılandı. Polis memurunun dağılmaları yönünde yaptığı uyarıya kulak asan kimse yoktu.
‘’Cesedin durumuna bakılırsa muhtemelen 24 saat içerisinde öldürülmüş. İşte dostum sana söz ettiğim şey.’’
Albert ve Sarah cesedin yanına çöktüler. Cesedin göğüs kısmı karaciğere kadar taze dikişlerle kaplıydı.
‘’Bana söz ettiğin şu ‘’şey’’ organ mafyası tarafından iç organları çalınan bir ihtiyar mı?’’
‘’Dikkatli bak. Dikiş izleri ve kesikler. Bunlar tamamen amatörce açılıp dikilmiş yaralar. Eğer bunu yapan veya yapanlar organları almak isteseydi uzman bir ekip tarafından yapılırdı bu operasyon. Tek amaçları bu olsaydı karşımızda şuan kusursuz kesiklerin ürünü olan bir ceset çıkardı. Hem dikkatli bakın kollarda herhangi bir iğne veya damar yoluna ait bir nokta dahi yok. Oysa böyle bir ameliyat için en az 5 saat ve 2-3 serum şişesine ihtiyaç duyulurdu. 74 yaşındaki birine bu kadar sürede aynı damar yolundan sürekli olarak serum verilmez. Bu yüzden elde en az 2 veya 3 damar yolu izinin olması gerekirdi. Ama yok.’’
Sarah etkilenmişe benziyordu. ‘’Mantıklı.’’
‘’Belki de buna sebep olanlar böyle düşünmemiz için bu yola başvurmuştur.’’
‘’Belki. Ama içimden bir ses farklı bir şeylerle karşılaşacağımızı söylüyor. Adli tıpta cesedin incelenmesinde bizzat bulunacağım. Tabi sizlerde gelmek isterseniz?’’ diye ekledi Roy.
Sarah geçiştirdi her zamanki gibi ama Albert birlikte gidebileceklerini söyledi.
‘’Bu kadar insan arasında tek bir görgü tanığı yok mu yani?’’
‘’Adamı bu halde gören devriye polisleri olmuş. Günde yaklaşık yüz bin insanın uğradığı bu alış-veriş merkezlerinde lanet olası cesedi gören tek bir kişi bile yok. Bu adamın 5 dakika öncesine kadar burada dilendiğini düşünsene. Şu şeridin arkasındaki yaşayan ölüler adamın yüzüne dahi bakmadan geçerlerdi ama şuan cesedi görmek için bir birleriyle yarışıyorlar. Bu lanet yerde yaşayanların hiçbir değeri yok dostum. Burada sadece ölüler değer kazanıyor.’’
Roy bu sefer kameraları göstererek devam etti.
‘’Ceset kör noktada ama görüntüleri baştan sona inceleyip şüpheli araçları tespit edebiliriz.’’
‘’Ordan da pek bir şey çıkacağını sanmıyorum. Fakat incelemekte bir sakınca yok en ufak bir ipucu dahi bizler için önemli.’’ dedi Sarah.
Albert saatine bakarak esnedi.
‘’Birazdan diğer ekip gelir. Bizim burada işimiz kalmadı herhalde?’’
Hiç birinden ses çıkmadı.
‘’Güzel o zaman gidip şu Michael Foster’ı iyice araştıralım. ’’
Sarah Roy ile birlikte dönmeyi tercih ederek arabasına bindi. Arabaya binerken merkezdeki güvenlik sistemi ve kimlik analizinden sorumlu Lina’yı arayarak Michael Foster hakkında tüm bilgileri hazırlamasını istedi. Roy’un uzattığı sigaradan bir tanesini alıp yakarak yola koyuldular.
Üçlü FBI Ofisi’nin 3. katında ilerlerken Lina beyaz gömleği, siyah, dar pantolonu ve kızıla çalan saç rengiyle karşılarına dikilerek elindeki kağıtları Sarah’a uzatıp gözden kayboldu. Sarah ayak üstü sayfaları kontrol etti.
‘’Michael Foster: Bekar, annesi ve abisiyle birlikte yaşıyor. 1974 yılında adam öldürme suçundan Attika Cezaevi’ne girmiş ve 1977 yılında Başkan Gerald Rudolph tarafından çıkarılan genel afla serbest bırakılmış. Serbest kaldıktan sonra herhangi bir vukuatı yok. Florida’da bir galeride on yıl kadar çalışıp Washington’da yaşayan annesi ve abisinin yanına yerleşmiş.’’
‘’Attika Cezaevi kulağa hiç yabancı gelmiyor.’’ dedi Roy.
Boğazını temizleyerek söz aldı Albert.
‘’1971 yılında çıkan isyanla birlikte 33 hükümlü 10 subay ve çalışan olmak üzere 43 kişinin öldüğü hapishanedir Attika.’’
Sarah kağıdı rütbesinin verdiği öz güven ve gururla Roy’a uzattı.
‘’Evin adresi şurada yazıyor. Gidip bir göz atın bakalım hala yaşan birileri var mı diye.’’
‘’Ama…’’
Sarah ‘’Aması ne !’’ diye soruyormuşçasına kaşlarını çattı.
‘’Adli tıpa gidip cesedi kontrol etmemiz gerekiyor.’’
‘’O zaman kıçınıza kaldırıp lanet olası cesedi kontrol edip tatmin olduktan sonra şu adrese gidin!’’ diyerek koridorun sonundaki ofisine doğru ağır ağır yürüdü.
Roy’un Sarah’a yakınlaşması ve kibar tavırlarının tek sebebi davalarda istediği gibi hareket edebileceği bir güvenceyi kendisine sağlamaktı. Ama bu yolda tek bir adım dahi attığı söylenemezdi.
‘’Anlaşılan bugün bu koridorun sonunu görüp kendi koltuğuma yayılarak sıcak bir kahveyi ağız tadıyla içemeyeceğim.’’ diyen Albert, Roy ile birlikte asansöre binerken Sarah’a karşılıklı küfür etmeyi de ihmal etmediler.
Yol üzerindeki bir büfeden iki sıcak kahve ve birkaç poğaça aldıktan 20 dakika sonra soluğu Adli Tıp Kurumunun zemin katında aldılar. Hava sıcaklığının eksi değerleri gösterdiği bu bölümde Adli Tıp Uzmanı Dr. John Yohar ve asistanı Baron kendilerine eşlik etti. Kırışmış ve lekelerle dolu beyaz önlüğüyle uyumsuz ütülü, parlak, siyah bir kumaş pantolon giymiş, bu da profesörün bir hayli garip gözükmesine neden olmuştu.
‘’Henüz başlamamış gözüküyorsunuz profesör?’’
‘’Ceset 10 dakika önce geldi. Birkaç kan tahlili dışında başlamış sayılmam. Bana katılmak ister misiniz?’’
‘’Memnuniyetle.’’ diye araya girdi Roy.
Albert ve Roy asistanın kendilerine verdiği steril yeşil renkli kumaştan dikilmiş önlükleri giyip maske ve boneleri taktıktan sonra cesedin bulunduğu 14 numaralı odaya girdiler. Oda dışarıdan iki üç derece soğuktu. Ceset sırt üstü yatırılmış beyaz bir örtü ile üzeri örtülmüştü.
‘’Dikişler ve yaralara bakılırsa bunu yapan kurbana zorlu anlar yaşatmış.’’
‘’Ne gibi’’ diye sordu Albert.
‘’Şunun gibi’’ diyerek sol taraflarında bulunan gri masanın köşesinde mavi dosya üzerindeki beyaz kağıdı işaret etti.
‘’Kanda herhangi bir narkoz bulgusuna rastlamadım. Kurbanın acılı sancılarına dayanamayıp bayılmalarını göz ardı edersek adamın göğsünü canlı canlı yarılmış.’’
Roy Albert’e ‘’Ben sana bu işte bir bokluk olduğunu söylemiştim.’’ dercesine bir bakış attı.
‘’Başlayalım o zaman.’’
Profesör elinde bulunan 8 cm çapındaki neşter ile kapatılan yaranın üzerinden geçerek göbek deliğine kadar yardı. Asistan elindeki kıskaca benzer bir cisim ile iç organları görülebilecek şekilde çekiştirdi.
‘’Lanet olsun’’ diye söylendi Albert gördükleri karşısında.
‘’Etkileyici… Daha önce böyle bir şey gördüğümü hatırlamıyorum. Sizce bu ne anlama geliyor olabilir?’’ dedi profesör.
Roy kendiyle gurur duyar bir tavırla söze girdi.
‘’Bilmiyorum ama garip bir şeylerin olduğunu tahmin ediyordum.’’
Kurbanın kar beyazı ciğerlerinin ortasında siyaha boyanmış kapkara bir kalp yer alıyordu. Ama asıl dikkat çeken nokta boyanın damlamıyor ve dağılmıyor oluşuydu. Adeta kalp ile bütünleşmiş, ona aitmiş gibi duruyordu.
Olayı arkadaşlarına anlatmak için şimdiden can atıp bu cesetle ilgilendiği için kendini çok şanslı gören Baron gördükleri karşısında sessizliğini daha fazla koruyamadı.
‘’Bunu kim neden yapmış bilinmez ama yapanın kesinlikle müthiş bir kimya bilgisi olduğu kesin. Bakın renk çok canlı ve tek bir boya damlası diğer organlara sıçramamış.’’
‘’Kesin raporunuz ne zaman hazır olur profesör?’’
‘’Kalpten bir parça alıp incelenecek, cesette parmak izi taraması, tacize dair sperm tahlilleri vs. yani kaba bir hesapla 8 veya 9 saat sürebilir.’’
Albert ve Roy profesöre teşekkür ettikten sonra odadan ayrıldılar. Giydikleri hastane kıyafetlerini çıkarırken ikisi de tek kelime etmediler.
Kısmen karanlık ve oldukça sakin olan koridordaki sessizliği bozan Roy oldu.
‘’Şu boyalı kalbin anlamı ne sence?’’
‘’Bir çok anlama gelebilir. Ama bu işin bizi yoracağı kesin.’’ diyerek koridorda gözden kayboldular.