Öncelikle,ilkokulda sınavlarda çıkan kompozisyon soruları haricinde ilk kez bir şeyler yazıyorum.Daha çok yol katetmem lazım. Umarım beğenirsiniz.
KARANLIKTA GÖZLERİNİ YUMMAK
1. BÖLÜM
KARANLIKTA GÖZLERİNİ YUMMAK
1. BÖLÜM
Spoiler:
Aradığı şeyi adamın evinde bulmuştu. Ona satmassa pişman olacağını söylemişti ama yaşlı bunak daha fazla para koparmak için "İçindeki sırları bir bilsen delikanlı, ona biçtiğin fiyata gülersin" demişti."Yarım akıllı bunak" diye düşündü Garth. İçinde yazılanları okuyabildiğini düşünmüyordu. Böylesine önemli şeyleri bu tip insanlar nasıl ele geçirebiliyordu ki. Nitekim adamın evine gitmiş; sonunda kitabı kullanılmadığı çok belli olan örümcek yuvası odada bulmuştu . Bu hızrsızlık sayılmazdı sadece biraz incelemek istiyordu, sonra kitabı olduğu gibi bırakıcaktı. Yaşlı adam istediğini yapabilirdi daha sonra. Oda loştu ve okumaya hiç uygun değildi, toz sanki yığınlar halinde odaya atılmış öbek öbek yer yer kümelenmişler ve nefes almayı zorlaştırıyorlardı. Odada eski bir masa, çürük bir sandalye ve az önce bulduğu pek gizli olmasada gizli bir dolaptan başka bir şey yoktu.
Bulutlar güneşe saldırmış tek bir yakıcı ışığın geçmesine izin vermiyorlardı ama nem hiç hareket etmesen bile seni zayıflatmaya yetecek kadar ter dökmene yeriyordu. Garth oturduğu sandalyeyi iki ayağının üstüne kaldırmış, ayaklarını önündeki masaya koymuş sadece bir saniyeliğine esen rüzgarın tadını çıkartmaya çalışıyordu.
En sonunda birileri gözünü bu topraklara dikti diye düşündü.Küçükken eğlenceyi beklersen sana gelmeyeceğini öğrenmişti, her zaman sen eğlencenin peşinden gidecektin. Bu sefer farklı olmuştu, bakır adamlar bin yıldır kendi kanının yönettiği kalenin önüne gelmiş şehri onlara vermelerini istiyorlardı. Bu talep onu eğlendirmişti hatta biraz sırıttı bile denilebilir. İçini ani bir öfke kapladığında yüzü birden değişti.
Babası bilge Lord Leyton Hightower onu eğlenceden uzaklaştırmış, daha fazla adam bulması için özgür şehirlere göndermişti. Bu haksızlıktı, onun yarısı kadar bile savaşmayı bilmeyen abisi savaşın ortasında o ise üç beş tane işe yaramaz asker bulmak , eğer Lord Leyton ölürse abisinden önce makamına oturmasın diye uzaklardaydı. Garth'ın babasının oturduğu yer umrunda bile değildi.Sıkılmıştı küçüklüğünden beri en küçük çocuk olduğu için uzaklaştırılmaktan, artık yaklaşmakta istemiyordu zaten. Önem verdiği tek şey eski şehirde bilgiydi.Demiradamlar şehri ele geçirirse gerçek zenginliği anlamayacak kadar kalın kafalılardı ve kitapların onlar için hiç bir değeri yoktu.Onlarda savaşta değeri olmayan her şey gibi becerilmeye mahkumlardı.
Öfkeyle yumruğunu önündeki masaya vurdu. Elini kaldırmasıyla masanın dağılması bir oldu çıkan gümbürtü surdan bile duyulabilirdi.Üstat Marwyn'den öğrendiği zekice kurgulanmış bir kaç küfrü saydı. "Gitme zamanı geldi" dedi ve pencereye doğru hareketlendi. Gözü yerdeki kitaba ilişti biraz daha incelemek istiyordu "nasıl olsa bu kadar gürültüden sonra artık hırsızım" dedi kendi kendine. Eğilip kitabı aldığı sırada kapı sertçe açıldı ve üç kadın sırayla içeri girdi. İlk giren yaşlıcaydı sivri yüzü, yüzüne oranla geniş burnu ve sarkık dudaklar."Bu kadının tanrılarla sorunu var."dedi içinden. Diğer ikisi daha geçnlerdi ama güzellikten yana hiç şansları yoktu . "Suç kesin tanrılarda" dedi bu sefer yüksek sesle.
Kadınlar Garth'ı karşılarında görünce duraksadılar ve garth bu andan faydalanıp yavaşça ayağa kalktı. Sorun çıkmayacaktı "kadınlar şimdi bağarıp yardım isteyecekler ve bende birileri gelene kadar burdan gitmiş olucam" diye düşündü. Arkasını döndü ve pencereye doğru adım attı bir anda kulaklarında ejderha çığlığı gibi bir çınlama hissetti ve ardından ışıkları biri onun için söndürdü.
Üstüne gelen peş peşe darbeler olmasa uzun süre kendine gelemeyeceğinin farkındaydı.Yüzüne gelen kılıcı refleks olarak eliyle tutmaya çalıştı ama bu bir kılıç değildi elini kesmemişti. Gözleri darbenin etkisiyle hala iyi görmüyordu ama bu gerçekten bir kılıç değildi. " Süpürge mi?" dedi garth. " Neler yapabildiğine inanamassın" dedi yaşlı olan kadın ve süpürgeyi geri çekmeye çalıştı. Garth bunu yapacağını biliyordu o yüzden sıkıca tutuyordu doğruldu ve sert bir şekilde çekerek süpürgeyi kadının ellerinden kurtardı ve yere attı.Kızmaya başlıyordu. Diğer iki kadın o hamleden sonra havaya kaldırdıkları süpürgeleri biraz daha öyle tutmaya karar vermiş gibi görünüyorlardı.
Garth " Bakın kadınların canını yakmaktan pek hoşlanmam. Ben bir hırsız değilim sadece kitaba biraz göz gezdirmek istedim o kadar." dedi ve ilk darbenin etkisiyle elinden düşen kitabı almak için tekrar yere eğildi. Genç olan iki kadın bu fırsatı görerek havada duran süpürgeleri indirmeye karar vermişlerdi ama Garth bu sefer hazırlıklıydı bir anda geri çekilerek boşta kalan süpürgelere tekme attı.Süpürgelerinin parçalanması sanki kadınları daha fazla kızdırmıştı. Üçü birden Garth'ın üstüne doğru atıldı. İlk gelen yaşlı kadından sola atlayarak kurtuldu ve kadının kaburgalarına sert bir diz darbesi indirdi. Hemen ardından genç kadınlardan birinin alnının ortasına yumruk attı, kadın kesilen bir ağaç gibi düz bir şekilde yere düştü. Son kadın bu olaydan sonra gözlerini öylece büyütüp dikildi. Garth bu firsattan faydalanıp kadının çenesinden tuttuğu gibi duvara mıhladı. "Bu dünyamı kararttığınız için." dedi ve kadının burnuna alnını yapıştırdı.
Camdan çıkıp taş sokağa indiğinde koşmaya başladı. Bir süre sonra kimsenin takip etmediğini anladığında durdu elleri dizlerinde gülmeye başladı. "Biraz önce üç kadın tarafından az kalsın etkisiz hale getiriliyordun Griçelik" dedi kendi kendine.
Kaldıkları hana geldiğinde Murtagh ortada yoktu sabahki hengameden sonra zil çalan karnını doyurmak için hancıya yemek getirmesini söyledi. Hancı yeni yaptığı sıcak ekmekleri ve ekmeklerden daha sıcak olan yahniyi masaya bıraktığında Garth şehirden ayrılması gerektiğini düşünüyordu. Ama önce Murtagh'ı bulmalıydı. Yemeği yedi ve kalktı iki sokak ileride ünlü bir genelev vardı ve yol boyunca Murtagh ordan bahsetmişti.
Geneleve girdiğinde içerisi ter ve gül kokuyordu, koku ağırdı ama tahrik edici bir etkisi olduğu uyamaya başlayan aletinden açıktı. Bir kadın gelip boynuna sokuldu. Garth bir gün için kadınlarla gereğinden fazla zaman geçirmişti "birini arıyorum" dedi kıvırcık saçlı kadına. Kadın kendini geri çekip baştan aşağı süzdü ve "aradığın kesinlikle benim bacaklarımın arasında " dedi ve dudaklarına yapıştı.
Bir fahişe gibi arsızca değil; yıllarca kocasını bekleyen ve sonunda dönüşünü kutlamaya hazır bir leydi gibi dokunuyordu dudaklarına. Garth kadını kollarıyla sardı ve bulduğu ilk düz zemine doğru sürükledi. Altındaki kadının inlemeleri haddinden fazlaydı ve bu yapmacık abartıdan hiç hoşlanmadı kollarındakinin bir fahişe olduğunu getiriyordu aklına. Durdu ve yavaşça doğruldu. Aniden kulağına gelen alkış sesiyle eli refleks olarak kılıcının durduğu yere seyirdi ama kılıç kemerini çıkaralı çok olmuştu. "Gerçekten taktire şayan" dedi alkışlayan adam."Neymiş o ?" diye cevap verdi Garth. " Daha önce Moria'nın üstünden kimse tohumlarını bırakmadan kalkamadı; işte bunu yapabildiğim gün gidip demir tahta oturucam." dedi adam. Garth yarım ağız bir şekilde gülümsedi ve " dikkat ette birisi ordayken oturma" dedi. Son sözü adamı eğlendirmişti ve Garth bu fırsatla kılıç kemerini yerden alıp olması gereken yere taktı, şimdi daha güvende hissediyordu kendini.
Gülen adama doğru bir kaç adım attı odanın en loş kısmında oturan bu adamı görmek istiyordu. Biraz daha yaklaştığında gülümsedi ve kendinden utandı onu sadece alkışla korkutan adam bir cüceydi. Renkli bir kukeleta takmış bir domuza benziyordu ve ayakları yere dahi deymiyordu. Cücenin yanında kukeletasından daha renkli kıyafetler giymiş elinde liri sızmış başka biri daha vardı. "En iyi kazanç hep genelevlerde değil mi?" diye sordu Garth."Bir arkadaşım fahişelerin çok karlı olduğunu soylemişti" diye cevap verdi cüce."Yerinde olsam pek ortalarda dolanmam, Westeroslu çok güçlübir fahişe bu sıralar cücelere aşırı ilgi duyuyormuş." dedi Garth. "Aklımda tutarım." dedi ve doğruldu cüce. "Ben Garth" dedi karşısındakini tartar bir halde, farklı birşeyler var gibiydi bu cücede. " Ben Hokkabaz Maegor" dedi ve elini uzattı cüce."Maegor mu? Babanın zalimlik anlayışına hayran kaldım doğrusu." diye gülümsedi garth."Gerçekten hayran kalınasına bir zalimliği vardı." dedi. " Geç kaldın" dedi başka bir ses elinde bir şişe şarapla salona giren Murtagh "Seni bekledim ama gelmeyince sıkıldım ve eh biliyorsun burayı gerçekten görmek istiyordum ." dedi takılıp elindeki şişeyi yere düşüren Murtagh. Sert bir şekilde " işimiz bitti giyin gidiyoruz." dedi Garth ve dış kapıya doğru adım attı, açtı arkasına bakmadan elini kaldırdı ve "Görüşücez Cüce Maegor." dedi.
Bulutlar güneşe saldırmış tek bir yakıcı ışığın geçmesine izin vermiyorlardı ama nem hiç hareket etmesen bile seni zayıflatmaya yetecek kadar ter dökmene yeriyordu. Garth oturduğu sandalyeyi iki ayağının üstüne kaldırmış, ayaklarını önündeki masaya koymuş sadece bir saniyeliğine esen rüzgarın tadını çıkartmaya çalışıyordu.
En sonunda birileri gözünü bu topraklara dikti diye düşündü.Küçükken eğlenceyi beklersen sana gelmeyeceğini öğrenmişti, her zaman sen eğlencenin peşinden gidecektin. Bu sefer farklı olmuştu, bakır adamlar bin yıldır kendi kanının yönettiği kalenin önüne gelmiş şehri onlara vermelerini istiyorlardı. Bu talep onu eğlendirmişti hatta biraz sırıttı bile denilebilir. İçini ani bir öfke kapladığında yüzü birden değişti.
Babası bilge Lord Leyton Hightower onu eğlenceden uzaklaştırmış, daha fazla adam bulması için özgür şehirlere göndermişti. Bu haksızlıktı, onun yarısı kadar bile savaşmayı bilmeyen abisi savaşın ortasında o ise üç beş tane işe yaramaz asker bulmak , eğer Lord Leyton ölürse abisinden önce makamına oturmasın diye uzaklardaydı. Garth'ın babasının oturduğu yer umrunda bile değildi.Sıkılmıştı küçüklüğünden beri en küçük çocuk olduğu için uzaklaştırılmaktan, artık yaklaşmakta istemiyordu zaten. Önem verdiği tek şey eski şehirde bilgiydi.Demiradamlar şehri ele geçirirse gerçek zenginliği anlamayacak kadar kalın kafalılardı ve kitapların onlar için hiç bir değeri yoktu.Onlarda savaşta değeri olmayan her şey gibi becerilmeye mahkumlardı.
Öfkeyle yumruğunu önündeki masaya vurdu. Elini kaldırmasıyla masanın dağılması bir oldu çıkan gümbürtü surdan bile duyulabilirdi.Üstat Marwyn'den öğrendiği zekice kurgulanmış bir kaç küfrü saydı. "Gitme zamanı geldi" dedi ve pencereye doğru hareketlendi. Gözü yerdeki kitaba ilişti biraz daha incelemek istiyordu "nasıl olsa bu kadar gürültüden sonra artık hırsızım" dedi kendi kendine. Eğilip kitabı aldığı sırada kapı sertçe açıldı ve üç kadın sırayla içeri girdi. İlk giren yaşlıcaydı sivri yüzü, yüzüne oranla geniş burnu ve sarkık dudaklar."Bu kadının tanrılarla sorunu var."dedi içinden. Diğer ikisi daha geçnlerdi ama güzellikten yana hiç şansları yoktu . "Suç kesin tanrılarda" dedi bu sefer yüksek sesle.
Kadınlar Garth'ı karşılarında görünce duraksadılar ve garth bu andan faydalanıp yavaşça ayağa kalktı. Sorun çıkmayacaktı "kadınlar şimdi bağarıp yardım isteyecekler ve bende birileri gelene kadar burdan gitmiş olucam" diye düşündü. Arkasını döndü ve pencereye doğru adım attı bir anda kulaklarında ejderha çığlığı gibi bir çınlama hissetti ve ardından ışıkları biri onun için söndürdü.
Üstüne gelen peş peşe darbeler olmasa uzun süre kendine gelemeyeceğinin farkındaydı.Yüzüne gelen kılıcı refleks olarak eliyle tutmaya çalıştı ama bu bir kılıç değildi elini kesmemişti. Gözleri darbenin etkisiyle hala iyi görmüyordu ama bu gerçekten bir kılıç değildi. " Süpürge mi?" dedi garth. " Neler yapabildiğine inanamassın" dedi yaşlı olan kadın ve süpürgeyi geri çekmeye çalıştı. Garth bunu yapacağını biliyordu o yüzden sıkıca tutuyordu doğruldu ve sert bir şekilde çekerek süpürgeyi kadının ellerinden kurtardı ve yere attı.Kızmaya başlıyordu. Diğer iki kadın o hamleden sonra havaya kaldırdıkları süpürgeleri biraz daha öyle tutmaya karar vermiş gibi görünüyorlardı.
Garth " Bakın kadınların canını yakmaktan pek hoşlanmam. Ben bir hırsız değilim sadece kitaba biraz göz gezdirmek istedim o kadar." dedi ve ilk darbenin etkisiyle elinden düşen kitabı almak için tekrar yere eğildi. Genç olan iki kadın bu fırsatı görerek havada duran süpürgeleri indirmeye karar vermişlerdi ama Garth bu sefer hazırlıklıydı bir anda geri çekilerek boşta kalan süpürgelere tekme attı.Süpürgelerinin parçalanması sanki kadınları daha fazla kızdırmıştı. Üçü birden Garth'ın üstüne doğru atıldı. İlk gelen yaşlı kadından sola atlayarak kurtuldu ve kadının kaburgalarına sert bir diz darbesi indirdi. Hemen ardından genç kadınlardan birinin alnının ortasına yumruk attı, kadın kesilen bir ağaç gibi düz bir şekilde yere düştü. Son kadın bu olaydan sonra gözlerini öylece büyütüp dikildi. Garth bu firsattan faydalanıp kadının çenesinden tuttuğu gibi duvara mıhladı. "Bu dünyamı kararttığınız için." dedi ve kadının burnuna alnını yapıştırdı.
Camdan çıkıp taş sokağa indiğinde koşmaya başladı. Bir süre sonra kimsenin takip etmediğini anladığında durdu elleri dizlerinde gülmeye başladı. "Biraz önce üç kadın tarafından az kalsın etkisiz hale getiriliyordun Griçelik" dedi kendi kendine.
Kaldıkları hana geldiğinde Murtagh ortada yoktu sabahki hengameden sonra zil çalan karnını doyurmak için hancıya yemek getirmesini söyledi. Hancı yeni yaptığı sıcak ekmekleri ve ekmeklerden daha sıcak olan yahniyi masaya bıraktığında Garth şehirden ayrılması gerektiğini düşünüyordu. Ama önce Murtagh'ı bulmalıydı. Yemeği yedi ve kalktı iki sokak ileride ünlü bir genelev vardı ve yol boyunca Murtagh ordan bahsetmişti.
Geneleve girdiğinde içerisi ter ve gül kokuyordu, koku ağırdı ama tahrik edici bir etkisi olduğu uyamaya başlayan aletinden açıktı. Bir kadın gelip boynuna sokuldu. Garth bir gün için kadınlarla gereğinden fazla zaman geçirmişti "birini arıyorum" dedi kıvırcık saçlı kadına. Kadın kendini geri çekip baştan aşağı süzdü ve "aradığın kesinlikle benim bacaklarımın arasında " dedi ve dudaklarına yapıştı.
Bir fahişe gibi arsızca değil; yıllarca kocasını bekleyen ve sonunda dönüşünü kutlamaya hazır bir leydi gibi dokunuyordu dudaklarına. Garth kadını kollarıyla sardı ve bulduğu ilk düz zemine doğru sürükledi. Altındaki kadının inlemeleri haddinden fazlaydı ve bu yapmacık abartıdan hiç hoşlanmadı kollarındakinin bir fahişe olduğunu getiriyordu aklına. Durdu ve yavaşça doğruldu. Aniden kulağına gelen alkış sesiyle eli refleks olarak kılıcının durduğu yere seyirdi ama kılıç kemerini çıkaralı çok olmuştu. "Gerçekten taktire şayan" dedi alkışlayan adam."Neymiş o ?" diye cevap verdi Garth. " Daha önce Moria'nın üstünden kimse tohumlarını bırakmadan kalkamadı; işte bunu yapabildiğim gün gidip demir tahta oturucam." dedi adam. Garth yarım ağız bir şekilde gülümsedi ve " dikkat ette birisi ordayken oturma" dedi. Son sözü adamı eğlendirmişti ve Garth bu fırsatla kılıç kemerini yerden alıp olması gereken yere taktı, şimdi daha güvende hissediyordu kendini.
Gülen adama doğru bir kaç adım attı odanın en loş kısmında oturan bu adamı görmek istiyordu. Biraz daha yaklaştığında gülümsedi ve kendinden utandı onu sadece alkışla korkutan adam bir cüceydi. Renkli bir kukeleta takmış bir domuza benziyordu ve ayakları yere dahi deymiyordu. Cücenin yanında kukeletasından daha renkli kıyafetler giymiş elinde liri sızmış başka biri daha vardı. "En iyi kazanç hep genelevlerde değil mi?" diye sordu Garth."Bir arkadaşım fahişelerin çok karlı olduğunu soylemişti" diye cevap verdi cüce."Yerinde olsam pek ortalarda dolanmam, Westeroslu çok güçlübir fahişe bu sıralar cücelere aşırı ilgi duyuyormuş." dedi Garth. "Aklımda tutarım." dedi ve doğruldu cüce. "Ben Garth" dedi karşısındakini tartar bir halde, farklı birşeyler var gibiydi bu cücede. " Ben Hokkabaz Maegor" dedi ve elini uzattı cüce."Maegor mu? Babanın zalimlik anlayışına hayran kaldım doğrusu." diye gülümsedi garth."Gerçekten hayran kalınasına bir zalimliği vardı." dedi. " Geç kaldın" dedi başka bir ses elinde bir şişe şarapla salona giren Murtagh "Seni bekledim ama gelmeyince sıkıldım ve eh biliyorsun burayı gerçekten görmek istiyordum ." dedi takılıp elindeki şişeyi yere düşüren Murtagh. Sert bir şekilde " işimiz bitti giyin gidiyoruz." dedi Garth ve dış kapıya doğru adım attı, açtı arkasına bakmadan elini kaldırdı ve "Görüşücez Cüce Maegor." dedi.