Ara bölüm: İLK AFET (ilk korkunç olay)
Yer: Aden’in merkezi; Beyaz Ayna Gölü
Zaman: Aden’in keşfedilişi (a.k) ve Ahiret krallığının (a.k) kuruluşundan 780 yıl sonra… (a.k.s: 780);
İhtişamlı kanatlarını çırparken yaydığı rüzgâr etraftaki ağaçların dallarını sarstı kuvvetlice. Kanatlarından yayılan ışık hemen dikkatleri üstüne çekmişti. Bir grup çocuk melek, ona doğru kafalarını kaldırmış hayranlık ile yukarı bakıyorlardı. Kimi yetişkin melekler onu görünce bir sevinç nidası attılar. Kimileri ise pekte umursamaz bir şekilde istirahatlarına devam ediyorlardı. Gelenin kim olduğunu biliyorlardı ve buna oldukça alışkındılar. Kimisi de büyütülmemesi gereken bir şey haddinden fazla büyütülüyormuş misali dudaklarını bükerek veya gözlerini kısarak baktılar ona.
Uçuşunu yavaşlattı ve bir ağacın gölgesi altına iniş yaptı hafifçe. Çocuklar hemen yanlarına koşuşturmaya başladılar. Kanat çırpılmamış, zihin varmamış yerlerden getirdiği hikâyeleri çok seviyorlardı çünkü.
Gelen luciferdi… Uzaklara yaptığı bir gezintisinden dönüyordu yine. Sık sık uzaklara uçardı. Diğer meleklerin gitmekten üşendiği –kimisinin korktuğu- kadar uzaklara uçardı. Farklı gezegenleri gezerdi. Yıldızları, galaksileri ve kâinattaki diğer mekânları ziyaret ederdi. Bu huyu kimi meleklerin ondan şüphe duymasına, bir işler çevirdiğine inanmalarına sebep olurdu. Kimilerinde ise ters etki yapardı ve bir hayranlıkla karışık saygı oluşurdu. Fakat hepsinin bildiği bir şey vardı. Lucifer gizemli ve gizemli olduğu kadarda ihtişamlı ve ihtişamlı olduğu kadarda bilgeydi. Sohbetin içinde diyalektik veya mantıksal çıkarım konulu tartışmalar varsa eğer, luciferle münakaşaya girmek isteyen pek az olurdu, çünkü hep sönük kalır veya mat olurlardı.
Çocuklar ona bayılıyordu, yere konuşunun ardından daha şimdiden bir tanesi -aralarından en küçüğü- uçları yere değen kanatlarının tüylerinden birini çekiştirip duruyordu. Kıvırcık saçları, pespembe ve tombik yanakları vardı çocuğun. Kendi kanatları henüz el kadardı. Fakat lucifer’in o dev gibi kanatları onun için mükemmel bir ilgi odağı ve aynı zamanda çekiştirme oyuncağıydı.
“Onları senin koparman için uzatmıyorum ufaklık” dedi lucifer arkasını dönerek. Güler yüzlüydü. Köşeli çene yapısı, özellikle şekil verilmiş gibi dümdüz inen burun kemeri ve ok gibi kaşları onu asil ve görkemli gösteriyordu. Hemen elini çekip kollarını arkasında birleştirdi çocuk. Biraz korkmuştu ama lucifer’in ilgisini çekebildiği içinde sevinçliydi. Kendisine bakan bir çift güler göz görünce rahatladı.
Çocukların soruları havada uçuşuyordu. “bije ne hikayeley getiydin luşifey”, “ujaklaaada başkalalı yaşıyo muu luşifeyyy”, “başka gejegenleydee göydün mü luşifey”… Ve dahası…
Soruların bitmeyeceğini anlayınca yönünü değiştirip göle yöneldi. Göle yönelmişti, çünkü çocuklar henüz suyun üstünde yürümeyi öğrenememişlerdi. Bunun için çok küçüktüler. Luciferin çok soru soran ufaklıklardan kaçmak için kullandığı en sık yöntemiydi bu.
Kıyıya kadar kanatları ve elbiseleriyle oynaşıp duran çocuklar onu gölü kıyısına kadar takip ettiler. Kıyıya varınca tadını çıkardıkları ışıltılı kanatlara veda etmek zorunda kaldılar.
Suyun üstünde biraz ilerledikten sonra gölün üstündeki 10 larca ufak adacıklardan birine doğru yöneldi lucifer. En fazla 6 metreye 6 metre büyüklüğündeki bu alçak adacıklar melekler için çok hoş bir dinlenme mekânıydı. Tanıdık bir grup aradı ve gözüne Azazel’in olduğu 3 kişilik bir grup çarptı. Hemen oraya doğru yöneldi. Diğer 2 Meleka* büyük bir şevk ve arzuyla izliyordu Luciferi. Üstünde kırmızıya çalan siyah chiton’u* vardı. Keşif Gezisine çıktığında diğer meleklerinde tercihi olan beyaz chiton’unu çıkarır ve kırmızıya çalan siyah chiton’unu giyinirdi. Siyah giyinen tek melek o’ydu.
*Meleka: Dişi Melekler
*Chiton: Meleklerin genel olarak tercih ettiği, dörtgen bir kumaş parçasının vücuda sarılması ve bir veya daha fazla iğneyle omuzlardan tutturulmasıyla oluşturulan giysi.
“Seni bir kez olsun yanında güzel ve asil Melekalar olmadan göremeyecek miyim sevgili dostum?” Melekalar bu ufak iltifat karşısında hemen havaya girdiler. Melekalara olan düşkünlüğü ve çapkınlığıyla ünlüydü Azazel. Aden’in en güzel denebilecek Melekalarıyla sık sık vakit geçirirdi. Sarı zampara veya sarı kanat derlerdi ona. Saçları ve kanatları altın sarısıydı ve büyük bir uyum içinde dans ediyorlardı.
“Ve bende seni bir gün olsun keşif gezinden dönerken kanatlarının gölgesinde dolaşan meraklı ufaklıklar olmadan göremeyecek miyim bay kara kâşif?”
“Eh, en azından benimkiler daha tatlı, bay sarı kanat!” Melekalar bunun kendilerine yönelik bir alay mı yoksa çocuklara yönelik bir iltifat mı olduğunu anlayamadılar.
İki dost gülerek sım sıkı birbirlerine sarıldı. Uzun zamandır görüşmemişlerdi.
“Seni gördüğüme sevindim dostum?” dedi Azazel.
“Bende öyle .” şeklinde karşılık verdi Lucifer.
“İzninizle bayanlar, Azazel’i sizden alıkoymak zorundayım, kendisiyle biraz hasret gidermek istiyorum.“
2’si birlikte havalanıp, Arş’ın muazzam büyüklükteki bahçelerine doğru yöneldiler.“Demek son günlerde bana takılan lakap bu ha? Kara kaşif… ‘Işık getiren’i veya kendi ismim olan Saytan’ı tercih ederim.” Dedi Lucifer.
“Haksız değiller, bana da kanatlarım ve saçlarımın rengi yüzünden sarı zampara demeye başladılar son günlerde”
Bir kahkaha patlattı Lucifer. “Bunun olacağını biliyordum”
“Hadi oradan” dedi Azazel.
Pekte uzun denilemeyecek bir uçuştan sonra nihayet Arş’a vardılar. Etraf oldukça kalabalıktı. Biraz daha sakin bir yer bulup bir ağacın gölgesinde sıcak bir sohbete koyuldular. Yeni keşfettiği gezegenlerden bahsetti lucifer. Azazel de son günlerin haberlerini ve Aden de olup bitenleri aktardı ona.
“…demek Mikail yokluğumu fırsat bilip ‘Büyük Divan’da benim keşif seyahatlerimin tehlikeli olduğunu dile getirdi ha?”. Dedi Lucifer Azazel’e
“Evet. Her zaman ki muhalefetliğini yaptı, senin yokluğunu fırsat bilerek her zamankinden daha bir denetimci önerilerde bulundu. Aden’den uzaklaşıp keşif seyahatine çıkan her meleğin adının ve gittiği mekânların zihinsel haritasının kaydının tutulması ve bilinmesi gerektiğini söyledi”
“Hımm, Ya Gabriel(Cebrail) ve Raphael(İsrafil)?”
“Gabriel’i bilirsin her ne kadar Mikail taraftarı olsa da hareketlerinde o her zaman ki sinsilik vardı. İşine ne gelirse ona göre hareket ediyor ve onu savunuyor. Raphael ise aynı, Mikail’i haklı buluyor ve koyu bir şekilde onun düşüncelerini savunup, halka anlatıp aşılamaya çalışıyor. Şu kendi icadı olan Sûr adını verdiği çalgıyla yaptığı müziklerden bile rahatsız edici geliyor kulağa sözleri.”
“Peki ya kardeşin, Azrael (Azrail)? O nasıl? Meclisteki tutumu nasıldı?” diye sordu Lucifer kaşlarını hafifçe çatarak düşünceli düşünceli…
“Ne kadar sık sık konuşsak ve tartışsak ta düşünceleri değişmiyor, hala denetimciliği savunuyor. Mikail’in düşüncelerinin çoğunu haklı buluyor fakat Mikail’in senin hakkında ki sözlerini ve keşif seyahatlerini konusundaki önerisini duyunca suratında bir ekşime oldu. Biliyorsun senin karanlık yönüne duyduğu hayranlık azımsanmayacak derecede büyük”
Lucifer'in içinden aslında toplumun kendisi hakkında hiçbir şey bilmedikleri geçti. Onun içindeki güç, karanlık veya ışık gibi basit kavramlar ile açıklanamayacak kadar büyüktü. Fakat dikkat çekmek istemiyordu.“Karanlık yönüm mü?” diye hafif bir şaşkınlıkla karşılık verdi Lucifer. Hafif bir gülümseme belirdi dudaklarında. Samimi bir ses tonuyla “Alt tarafı siyah chiton’usuyla gezintiye çıkan bir meleğim ben sevgili dostum, melekler beni çok büyütüyor göz…”
Aniden bir sarsıntı oldu. Ayaklarının altındaki toprak titriyordu adeta. Bahçedeki tüm melekler susmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Sarsıntının merkezi doğrudan Arş’tan geliyordu. Tüm melekler Eloha’nın(Yahve’nin) genelde bu saatlerde Arşında dinlemeye çekildiğini bilirlerdi. Eloha’nın enerjisini hissetmeye başladılar yavaş yavaş. Sarsıntının onun varlığından yayıldığını anladılar. Bu daha önce Eloha’da hiç görmedikleri enerjiydi. Korkuyla karışık şaşkınlık ve şüphe duyguları… Çoğu melek yere kapandı, korkmuşlardı, Eloha’nın bir şeye sinirlendiğini düşünüyorlardı. Bazısı Arş’tan uçarak uzaklaştı, bazısı ne yapacağını şaşırmış şekilde etrafına bakınıyordu. Lucifer ise hiç istifini bozmadan dimdik bir şekilde, düşünceli ve bir o kadarda sert bakışlarla arşa doğru gözlerini kırpmadan bakıyordu öylece. Adeta odaklanmıştı. Azazel ise sarsıntıdan takılıp yere yuvarlanmış ve gölgesinde sohbet ettikleri ağacın gövdesine dayanıp sarsıntının geçmesini beklemekteydi. Sonunda beklenen oldu ve sarsıntı durdu. Aynı anda Lucifer’de duruşunu bozdu, geriye ağaca dönerek Azazel’e baktı.
Azazel ayağa kalkarken “O sarsıntıda nasıl oldu da öyle ayakta bekleyebildin?” diye sordu Lucifere şaşkınlıkla.
“Hiç, eğer bir melek çok fazla uçarsa denge konusunda deneyim kazanır”
“Adeta odaklanmıştın, benim veya diğer meleklerin fark edemediği bir şey mi fark ettin, sen bilge bir meleksin lucifer, sence neydi o öyle?”
“Bilmiyorum.” dedi Lucifer düşünceli düşünceli. “Fakat anladığım kadarıyla yaratıcı pek hoş şeyler hissetmiyor şuan”
İkisi yeterince zaman öldürdüklerini düşünerek dinlemeye çekilmek için Arş'ın bahçelerinden ayrıldılar. Melekler arasında bu olay “ilk afet” veya ufaklıkların tabiriyle “ilk korkunç olay” olarak kayıtlara geçti. Kimse bu olaydan bahsetmedi ve ne olduğunu merak dahi etmek istemedi.
Ara bölümün sonu.
Veldor...
Yer: Aden’in merkezi; Beyaz Ayna Gölü
Zaman: Aden’in keşfedilişi (a.k) ve Ahiret krallığının (a.k) kuruluşundan 780 yıl sonra… (a.k.s: 780);
İhtişamlı kanatlarını çırparken yaydığı rüzgâr etraftaki ağaçların dallarını sarstı kuvvetlice. Kanatlarından yayılan ışık hemen dikkatleri üstüne çekmişti. Bir grup çocuk melek, ona doğru kafalarını kaldırmış hayranlık ile yukarı bakıyorlardı. Kimi yetişkin melekler onu görünce bir sevinç nidası attılar. Kimileri ise pekte umursamaz bir şekilde istirahatlarına devam ediyorlardı. Gelenin kim olduğunu biliyorlardı ve buna oldukça alışkındılar. Kimisi de büyütülmemesi gereken bir şey haddinden fazla büyütülüyormuş misali dudaklarını bükerek veya gözlerini kısarak baktılar ona.
Uçuşunu yavaşlattı ve bir ağacın gölgesi altına iniş yaptı hafifçe. Çocuklar hemen yanlarına koşuşturmaya başladılar. Kanat çırpılmamış, zihin varmamış yerlerden getirdiği hikâyeleri çok seviyorlardı çünkü.
Gelen luciferdi… Uzaklara yaptığı bir gezintisinden dönüyordu yine. Sık sık uzaklara uçardı. Diğer meleklerin gitmekten üşendiği –kimisinin korktuğu- kadar uzaklara uçardı. Farklı gezegenleri gezerdi. Yıldızları, galaksileri ve kâinattaki diğer mekânları ziyaret ederdi. Bu huyu kimi meleklerin ondan şüphe duymasına, bir işler çevirdiğine inanmalarına sebep olurdu. Kimilerinde ise ters etki yapardı ve bir hayranlıkla karışık saygı oluşurdu. Fakat hepsinin bildiği bir şey vardı. Lucifer gizemli ve gizemli olduğu kadarda ihtişamlı ve ihtişamlı olduğu kadarda bilgeydi. Sohbetin içinde diyalektik veya mantıksal çıkarım konulu tartışmalar varsa eğer, luciferle münakaşaya girmek isteyen pek az olurdu, çünkü hep sönük kalır veya mat olurlardı.
Çocuklar ona bayılıyordu, yere konuşunun ardından daha şimdiden bir tanesi -aralarından en küçüğü- uçları yere değen kanatlarının tüylerinden birini çekiştirip duruyordu. Kıvırcık saçları, pespembe ve tombik yanakları vardı çocuğun. Kendi kanatları henüz el kadardı. Fakat lucifer’in o dev gibi kanatları onun için mükemmel bir ilgi odağı ve aynı zamanda çekiştirme oyuncağıydı.
“Onları senin koparman için uzatmıyorum ufaklık” dedi lucifer arkasını dönerek. Güler yüzlüydü. Köşeli çene yapısı, özellikle şekil verilmiş gibi dümdüz inen burun kemeri ve ok gibi kaşları onu asil ve görkemli gösteriyordu. Hemen elini çekip kollarını arkasında birleştirdi çocuk. Biraz korkmuştu ama lucifer’in ilgisini çekebildiği içinde sevinçliydi. Kendisine bakan bir çift güler göz görünce rahatladı.
Çocukların soruları havada uçuşuyordu. “bije ne hikayeley getiydin luşifey”, “ujaklaaada başkalalı yaşıyo muu luşifeyyy”, “başka gejegenleydee göydün mü luşifey”… Ve dahası…
Soruların bitmeyeceğini anlayınca yönünü değiştirip göle yöneldi. Göle yönelmişti, çünkü çocuklar henüz suyun üstünde yürümeyi öğrenememişlerdi. Bunun için çok küçüktüler. Luciferin çok soru soran ufaklıklardan kaçmak için kullandığı en sık yöntemiydi bu.
Kıyıya kadar kanatları ve elbiseleriyle oynaşıp duran çocuklar onu gölü kıyısına kadar takip ettiler. Kıyıya varınca tadını çıkardıkları ışıltılı kanatlara veda etmek zorunda kaldılar.
Suyun üstünde biraz ilerledikten sonra gölün üstündeki 10 larca ufak adacıklardan birine doğru yöneldi lucifer. En fazla 6 metreye 6 metre büyüklüğündeki bu alçak adacıklar melekler için çok hoş bir dinlenme mekânıydı. Tanıdık bir grup aradı ve gözüne Azazel’in olduğu 3 kişilik bir grup çarptı. Hemen oraya doğru yöneldi. Diğer 2 Meleka* büyük bir şevk ve arzuyla izliyordu Luciferi. Üstünde kırmızıya çalan siyah chiton’u* vardı. Keşif Gezisine çıktığında diğer meleklerinde tercihi olan beyaz chiton’unu çıkarır ve kırmızıya çalan siyah chiton’unu giyinirdi. Siyah giyinen tek melek o’ydu.
*Meleka: Dişi Melekler
*Chiton: Meleklerin genel olarak tercih ettiği, dörtgen bir kumaş parçasının vücuda sarılması ve bir veya daha fazla iğneyle omuzlardan tutturulmasıyla oluşturulan giysi.
“Seni bir kez olsun yanında güzel ve asil Melekalar olmadan göremeyecek miyim sevgili dostum?” Melekalar bu ufak iltifat karşısında hemen havaya girdiler. Melekalara olan düşkünlüğü ve çapkınlığıyla ünlüydü Azazel. Aden’in en güzel denebilecek Melekalarıyla sık sık vakit geçirirdi. Sarı zampara veya sarı kanat derlerdi ona. Saçları ve kanatları altın sarısıydı ve büyük bir uyum içinde dans ediyorlardı.
“Ve bende seni bir gün olsun keşif gezinden dönerken kanatlarının gölgesinde dolaşan meraklı ufaklıklar olmadan göremeyecek miyim bay kara kâşif?”
“Eh, en azından benimkiler daha tatlı, bay sarı kanat!” Melekalar bunun kendilerine yönelik bir alay mı yoksa çocuklara yönelik bir iltifat mı olduğunu anlayamadılar.
İki dost gülerek sım sıkı birbirlerine sarıldı. Uzun zamandır görüşmemişlerdi.
“Seni gördüğüme sevindim dostum?” dedi Azazel.
“Bende öyle .” şeklinde karşılık verdi Lucifer.
“İzninizle bayanlar, Azazel’i sizden alıkoymak zorundayım, kendisiyle biraz hasret gidermek istiyorum.“
2’si birlikte havalanıp, Arş’ın muazzam büyüklükteki bahçelerine doğru yöneldiler.“Demek son günlerde bana takılan lakap bu ha? Kara kaşif… ‘Işık getiren’i veya kendi ismim olan Saytan’ı tercih ederim.” Dedi Lucifer.
“Haksız değiller, bana da kanatlarım ve saçlarımın rengi yüzünden sarı zampara demeye başladılar son günlerde”
Bir kahkaha patlattı Lucifer. “Bunun olacağını biliyordum”
“Hadi oradan” dedi Azazel.
Pekte uzun denilemeyecek bir uçuştan sonra nihayet Arş’a vardılar. Etraf oldukça kalabalıktı. Biraz daha sakin bir yer bulup bir ağacın gölgesinde sıcak bir sohbete koyuldular. Yeni keşfettiği gezegenlerden bahsetti lucifer. Azazel de son günlerin haberlerini ve Aden de olup bitenleri aktardı ona.
“…demek Mikail yokluğumu fırsat bilip ‘Büyük Divan’da benim keşif seyahatlerimin tehlikeli olduğunu dile getirdi ha?”. Dedi Lucifer Azazel’e
“Evet. Her zaman ki muhalefetliğini yaptı, senin yokluğunu fırsat bilerek her zamankinden daha bir denetimci önerilerde bulundu. Aden’den uzaklaşıp keşif seyahatine çıkan her meleğin adının ve gittiği mekânların zihinsel haritasının kaydının tutulması ve bilinmesi gerektiğini söyledi”
“Hımm, Ya Gabriel(Cebrail) ve Raphael(İsrafil)?”
“Gabriel’i bilirsin her ne kadar Mikail taraftarı olsa da hareketlerinde o her zaman ki sinsilik vardı. İşine ne gelirse ona göre hareket ediyor ve onu savunuyor. Raphael ise aynı, Mikail’i haklı buluyor ve koyu bir şekilde onun düşüncelerini savunup, halka anlatıp aşılamaya çalışıyor. Şu kendi icadı olan Sûr adını verdiği çalgıyla yaptığı müziklerden bile rahatsız edici geliyor kulağa sözleri.”
“Peki ya kardeşin, Azrael (Azrail)? O nasıl? Meclisteki tutumu nasıldı?” diye sordu Lucifer kaşlarını hafifçe çatarak düşünceli düşünceli…
“Ne kadar sık sık konuşsak ve tartışsak ta düşünceleri değişmiyor, hala denetimciliği savunuyor. Mikail’in düşüncelerinin çoğunu haklı buluyor fakat Mikail’in senin hakkında ki sözlerini ve keşif seyahatlerini konusundaki önerisini duyunca suratında bir ekşime oldu. Biliyorsun senin karanlık yönüne duyduğu hayranlık azımsanmayacak derecede büyük”
Lucifer'in içinden aslında toplumun kendisi hakkında hiçbir şey bilmedikleri geçti. Onun içindeki güç, karanlık veya ışık gibi basit kavramlar ile açıklanamayacak kadar büyüktü. Fakat dikkat çekmek istemiyordu.“Karanlık yönüm mü?” diye hafif bir şaşkınlıkla karşılık verdi Lucifer. Hafif bir gülümseme belirdi dudaklarında. Samimi bir ses tonuyla “Alt tarafı siyah chiton’usuyla gezintiye çıkan bir meleğim ben sevgili dostum, melekler beni çok büyütüyor göz…”
Aniden bir sarsıntı oldu. Ayaklarının altındaki toprak titriyordu adeta. Bahçedeki tüm melekler susmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Sarsıntının merkezi doğrudan Arş’tan geliyordu. Tüm melekler Eloha’nın(Yahve’nin) genelde bu saatlerde Arşında dinlemeye çekildiğini bilirlerdi. Eloha’nın enerjisini hissetmeye başladılar yavaş yavaş. Sarsıntının onun varlığından yayıldığını anladılar. Bu daha önce Eloha’da hiç görmedikleri enerjiydi. Korkuyla karışık şaşkınlık ve şüphe duyguları… Çoğu melek yere kapandı, korkmuşlardı, Eloha’nın bir şeye sinirlendiğini düşünüyorlardı. Bazısı Arş’tan uçarak uzaklaştı, bazısı ne yapacağını şaşırmış şekilde etrafına bakınıyordu. Lucifer ise hiç istifini bozmadan dimdik bir şekilde, düşünceli ve bir o kadarda sert bakışlarla arşa doğru gözlerini kırpmadan bakıyordu öylece. Adeta odaklanmıştı. Azazel ise sarsıntıdan takılıp yere yuvarlanmış ve gölgesinde sohbet ettikleri ağacın gövdesine dayanıp sarsıntının geçmesini beklemekteydi. Sonunda beklenen oldu ve sarsıntı durdu. Aynı anda Lucifer’de duruşunu bozdu, geriye ağaca dönerek Azazel’e baktı.
Azazel ayağa kalkarken “O sarsıntıda nasıl oldu da öyle ayakta bekleyebildin?” diye sordu Lucifere şaşkınlıkla.
“Hiç, eğer bir melek çok fazla uçarsa denge konusunda deneyim kazanır”
“Adeta odaklanmıştın, benim veya diğer meleklerin fark edemediği bir şey mi fark ettin, sen bilge bir meleksin lucifer, sence neydi o öyle?”
“Bilmiyorum.” dedi Lucifer düşünceli düşünceli. “Fakat anladığım kadarıyla yaratıcı pek hoş şeyler hissetmiyor şuan”
İkisi yeterince zaman öldürdüklerini düşünerek dinlemeye çekilmek için Arş'ın bahçelerinden ayrıldılar. Melekler arasında bu olay “ilk afet” veya ufaklıkların tabiriyle “ilk korkunç olay” olarak kayıtlara geçti. Kimse bu olaydan bahsetmedi ve ne olduğunu merak dahi etmek istemedi.
Ara bölümün sonu.
Veldor...