(Aslında şarkı değil, şiir)
Varoluşun Şarkısı
Karanlıktı başlangıç, siyahdan öte,
Ve dört renk vardı karanlık içinde.
Mavi ve sarı, elmas ve altındı,
Ve biri yakut kırmızı,
Gri ise benziyordu parlak gümüşe.
Ateşti kırmızı, mavi ise su,
Sarı havaydı, gri ise toprak.
Ne sesi vardı birinin, ne de kokusu,
Sadece renkler vardı, soluk ve parlak.
Ne kraldı biri, ne de bir yerin lordu,
Ne aşağıydı biri, ne de diğeri üstün.
Eşitti hepsi ve farklıydı dördü,
Silahşörüydü hepsi, eşsiz bir gücün.
Ne savaştı dört güç, ne de küstü birbirine,
Gücünü verdi her biri diğerine.
Işık olsun dendi ateşin gücüyle,
Ve nefes alındı havanın emriyle.
Dört renk vardı sadece,
Her biri eşsiz bir güç.
Oğulları doğdu karanlığın içinde,
Üç yeni güç.
Yeşildi ilki, nefes alıyordu ama hava değil,
Parlıyordu ateşin ışığından yoksun.
Hareket ve yaşamdı yeşil,
Ne ölüydü, ne yorgun.
Beyazdı ikinci,
Herşeyden saf ve temiz.
Canlılıktan yoksundu, maddeydi,
Hem hareketli, hem hareketsiz.
Siyahtı üç,
Ruh ve enerji.
Hem canlı, hem ölü olan güç,
Karanlığın reddettiği.
Torunlar geldi sonra,
Ateşin etrafındaki küreler,
Bazı kürelerde hava,
Bazılarında hiçlikler.
Ateşler döndü siyahın etrafında,
Baba boyun eğiyordu oğluna,
Torunlar dönüyordu boşlukta,
Ateş ve siyahın huzurunda.
Ve torunlar büyüdü, nefes alıyordu artık,
Her birinde yürüyordu, binlerce farklı yaratık.
Yeşil, beyaz ve siyah birleşti,
Her beden oldu bir krallık.
Ama yeşil ölüyordu,
Ölüm ile soluyordu.
Beyaz yükseliyordu göğe,
Siyah vuruluyordu zincire.
Beyazlar bazen konuşuyordu,
Dönüşüyordu seslere.
Hep birlikte uluyordu,
Bitmeyen şarkı içinde...
Önerileriniz varsa duymak isterim, şiirin bazı kafiyelerini özellikle çok kötü yaptığımı düşünüyorum.
Varoluşun Şarkısı
Karanlıktı başlangıç, siyahdan öte,
Ve dört renk vardı karanlık içinde.
Mavi ve sarı, elmas ve altındı,
Ve biri yakut kırmızı,
Gri ise benziyordu parlak gümüşe.
Ateşti kırmızı, mavi ise su,
Sarı havaydı, gri ise toprak.
Ne sesi vardı birinin, ne de kokusu,
Sadece renkler vardı, soluk ve parlak.
Ne kraldı biri, ne de bir yerin lordu,
Ne aşağıydı biri, ne de diğeri üstün.
Eşitti hepsi ve farklıydı dördü,
Silahşörüydü hepsi, eşsiz bir gücün.
Ne savaştı dört güç, ne de küstü birbirine,
Gücünü verdi her biri diğerine.
Işık olsun dendi ateşin gücüyle,
Ve nefes alındı havanın emriyle.
Dört renk vardı sadece,
Her biri eşsiz bir güç.
Oğulları doğdu karanlığın içinde,
Üç yeni güç.
Yeşildi ilki, nefes alıyordu ama hava değil,
Parlıyordu ateşin ışığından yoksun.
Hareket ve yaşamdı yeşil,
Ne ölüydü, ne yorgun.
Beyazdı ikinci,
Herşeyden saf ve temiz.
Canlılıktan yoksundu, maddeydi,
Hem hareketli, hem hareketsiz.
Siyahtı üç,
Ruh ve enerji.
Hem canlı, hem ölü olan güç,
Karanlığın reddettiği.
Torunlar geldi sonra,
Ateşin etrafındaki küreler,
Bazı kürelerde hava,
Bazılarında hiçlikler.
Ateşler döndü siyahın etrafında,
Baba boyun eğiyordu oğluna,
Torunlar dönüyordu boşlukta,
Ateş ve siyahın huzurunda.
Ve torunlar büyüdü, nefes alıyordu artık,
Her birinde yürüyordu, binlerce farklı yaratık.
Yeşil, beyaz ve siyah birleşti,
Her beden oldu bir krallık.
Ama yeşil ölüyordu,
Ölüm ile soluyordu.
Beyaz yükseliyordu göğe,
Siyah vuruluyordu zincire.
Beyazlar bazen konuşuyordu,
Dönüşüyordu seslere.
Hep birlikte uluyordu,
Bitmeyen şarkı içinde...
Önerileriniz varsa duymak isterim, şiirin bazı kafiyelerini özellikle çok kötü yaptığımı düşünüyorum.